|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Önceki akşam, ikinci saldırı dalgasından yaklaşık 12 saat önce İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu ile konuşuyoruz. Bakan, polisin eylemin faillerini çıkarmadaki başarısını anlattıktan sonra, "Medya biraz daha dikkatli olsaydı daha çok adam yakalayabilirdik" dedi. Peki bundan sonrası ne olacak diye sorduk. "İş gelip uluslar arası bağlantılara dayanıyor… Yeni Şafak'ın yazdığı doğruydu. İşin arkasında El Kaide ile bağlantılı uluslar arası örgütlerin organizatörlüğü ve onların Türk taşaronlarının varlığı görünüyor" dedi. Daha fazlasını da konuşmadık. Ne de olsa yayın yasağı vardı. Sabah gelen ikinci eylem dalgasıyla ortalığı yeni toz ve duman bulutu kapladı. En kötümser tahminler bile yeni bir saldırı için çok daha uzun bir süre, en azından birkaç ay periyod vermişlerdi. İlkinin dumanı tüterken, 5 gün sonra yeni bir saldırı Türkiye'nin kaldırabileceğinin üzerinde bir ağır yük olmuştur. Türkiye'ye mevcutlu celp
Eylemlerin zincirleme hale gelmesi, saldırıların arkasında iddia edildiği gibi El Kaide ya da benzeri bir örgütün bulunduğu iddiasını zayıflatmaktadır. Aracıların, taşeronların ve nihayet intihar eylemcilerinin ideolojik karakterinin ne olduğunun önemi bulunmamaktadır. Mutlaka aralarında İsrail'e, İngiltere'ye, ABD'ye hatta Türkiye'ye tepkili kişiler bulunabilir ama bu unsur ikinci derece önemlidir. Ortada bir mesaj olduğu açıktır. Ama bu mesaj sofistike, dolaylı yoldan değil, doğrudan verilmektedir.Yani, bir eylem yapılıp muhatabının gereğini algılaması beklenmek yerine ard arda yoğun bir uyarı ateşiyle hedeflenen tepki kısa sürede elde edilmek istenmektedir. Türkiye, "mevcutlu olarak" bir konsepte dahil edilmeye çalışılıyor. Aslına bakılırsa ilk eylemle kalsaydı buradan Türkiye'nin İsrail ile iyi ilişki geliştirmesi sonucunu çıkarması sözkonusu olamazdı. Ya da bu mesaj yeterli olmazdı. Türkiye hükümeti "bize mesaj veriliyor, ölçülü olarak ilişkileri geliştirelim" noktasına gelmezdi. Böyle bir algılamaya girmezdi. Girmediğini de gösterdi zaten. Türkiye daha ilk saldırıda, sinagoglara vurulduğunda bu eylemi kendisine yönelik olarak aldı. Doğru bir tesbitti bu… Yani, bu eylemin İsrail'in canını acıtmak amacını taşıdığı seçeneğini ıskaladı. O sırada Kıbrıs'ta bulunan Başbakan ilk demecinde eylemin Türkiye'nin huzur ve istikrarına yönelik olduğunu söyledi. Ardından da, "Hangi dinden olursa olsun kaybedilen can bizim canımızdır. Hepsi Türkiye yurttaşıdır" diyerek, adeta olayın muhatabı olarak Türkiye'yi ilan etti. En önemli ilan ise hiç şüphesiz, "Bize terör yoluyla verilmek istenen bir mesaj varsa o mesajı elimin tersiyle ittiğimi ve ayaklarımın altına aldığımı tüm dünyaya haykırıyorum" cümlesidir. Bu ifade, eylemin çapının algılandığını gösteriyor. Yapılmak isteneni, verilen mesajın farkına varıldığını gösteriyor. Dünkü eylem de mesajda ısrar edildiğini… Örgüt işi ama!..
Amaç açıktır. Türkiye'yi istikrarsızlaştırmak ve bir güvenlik devleti haline dönüştürmektir. İstanbul'daki bomba sarsıntıları, bölge üzerindeki yeni müdahalelerin, dizayn girişimlerinin öncü şoklarıdır. Türkiye, bu amacın hazırlığı olarak güvenlik kaygıları öne çıkan bir ülke haline getiriliyor. Üstelik, AB yolunda giderek daha kapsamlı bir demokrasi modeli olmaya doğru giderken, daha çok bireysel hak ve hukuk tabana yayılırken… Ortada üst düzey bir terör eylemi zinciri bulunuyor. Öncekilere de pek benzemiyor. Mesela, El Kaide'ye daha önce izafe edilen eylemlerin ardından ikinci bir saldırı olmadı. Bu kez oluyor. Bu örgüt, İsrail'i hedef almadı, bu kez alıyor! Açıkçası, saldırıların bir örgüt işi olduğu iddiası inandırıcılığını yitiriyor. Şimdi en büyük endişe, bizi kendi 11 Eylül'ümüzle tanıştıran bu eylem paketinin Türkiye'de "artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" rüzgarı estirmesidir. Çünkü bunu demek, güvenlik adına demokrasiden fedakarlık istemektir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |