|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Siyasi hayatımızın dönüm noktalarından biri olan 12 Mart 1971 Muhtırası'nın yıldönümü, bu yıl sessiz sedasız geldi geçti. Anlaşılan kimi mahcubiyetinden, kimisi de acı hatıralardan dolayı bu tarihi olayı hatırlamak istemiyor. 12 Mart Muhtırası'nın idarede ve siyasetteki etkileri bugün bile hissedilen derin izler bırakmıştır. Ama asıl önemlisi 12 Mart'a gelen süreçtir. 12 Mart'a gelen süreçte aktif rol oynayan pekçok kişinin o günlerdeki davranışları, bugünküyle tam tersi görülüyor. Kimisi yanlış yaptığını itiraf ederek pişmanlık duyduğunu açıklarken kimisi hâlâ o günlerin özlemi içerisindedir. 12 Mart süreci... 12 Marta gelen süreç, 1960 darbesine, darbecilere destek veren Cumhuriyet Halk Partisi yanlılarınca hazırlanan 1961 Anayasası'na ve silah zoruyla iktidardan indirilen kadroların itilip kakılmalarına rağmen halkın bu kadrolara destek vermeyip haksızlığa uğramış mağdur ve mazlumların yanında yer aldığını açıkça gösterdiği 1961 seçimlerine kadar geri gider. Bütün olumlu şartlara rağmen halk darbecilerce desteklenen CHP'ye destek vermeyerek mağdur ve mazlumların çizgisindeki partilerin yanında durmuştur. 1961 seçimlerinin galibi, hunharca kaltedilen Adnan Menderes ve ekibi olmuştur. 1965 seçimleri bunun üzerine adeta tüy dikmiştir. Zira DP çizgisindeki Adalet Partisi, bütün baskılara rağmen halkın yüzde 53'ünün oyunu alarak tek başına iktidar olmuştur. Bu açıkça 27 Mayıs'ın bir rövanşından başka bir şey değildi. Hem de bu arada gerçekleştirilen idamlar, hapisler, siyasi yasaklar, hakaretler, karalamalar, suçlamalar... ortalığı doldurmuşken. Seçim sistemi değiştirilerek nispi temsil sistemi getirilmesi yetmemiş gibi bir de milli bakiye sistemi yürürlüğe sokulmuşken. Halk sandıklara giderek 27 Mayıs'ın yanında duran, destek veren ve bu cinayete ortak olan herkese ağır bir ders vermiştir. Sadece 1965'te değil 1969 seçimlerinde de benzer tablo tekrarlandı. Altmışlı yılların ortasında kimlik değiştiren CHP'nin "ortanın solu" kimliği ile de halktan oy olarak iktidar olmasının imkansız olduğunun anlaşılması zor olmadı. Kendi içerisinde bölünen, farklılaşan sol çevrelerin sandık yoluyla iktidar olmaları için beklemeye ne zamanları vardı, ne de sabırları buna müsaitti. Darbe mi, sandık mı?... Dışarıdan tercüme yoluyla Türkiye'yi istila eden sol literatürle beslenen çevreler, eninde sonunda sınıfsız topluma geçileceğine inanıyor, tartışma bunun nasıl gerçekleşeceği konusunda ortaya çıkıyordu. Sorun süreci kendi haline bırakıp uzun zaman beklemek mi, yoksa dışarıdan müdahale ile süreci kısaltmak mı noktasında düğümleniyordu. Gerçekten demokrasiye inananların sandık ve seçim dışı yöntemi tercih etmeleri düşünülemezdi. Ama uzun bir zaman beklemek de olacak iş değildi. Bu noktada sol çevrelerin önemli bir kısmı, "zinde güçler" olarak tanımladıkları toplumun aydın, bürokrat ve silahlı güçlerin ittifakıyla gerçekleştirilecek bir darbe ile iktidara gelmenin ve bu yolla devrimi gerçekleştirmenin yollarını aramaya koyuldular. Böylece parlamento dışında ciddi bir muhalefet oluştu. Bu hareketin içerisinde yer alan ve bugün işgal ettikleri gazete köşelerinde, televizyon ekranlarında, parti kürsülerinde, üniversite amfilerinde demokrasi mücadelesi verdiklerini haykıran pekçok kişi, o günlerde önce demokrasiye, demokratik kurumlara, seçime ve halkın oyuna karşı mücadele veriyorlardı. Hedefledikleri Baas tipi tek partili bir rejim kurmak için silahlı güçlerle giriştikleri ortak çalışmalar sonunda bir darbe ile iktidara geleceklerdi. Partiler kapatılacak, Anayasa yürürlükten kaldırılacak, demokratik kurumlara kilit vurulacaktı. Kuracakları tek partinin tüzüğü, yürürlüğe sokacakları anayasanın metni ve görevi devralacak hükümetin üyeleri hazırdı. Her şey hesaplanmış belli bir plana bağlanmıştı. 12 Mart öncelikle Meclis dışı sol muhalefetin bir darbe ile iktidara gelme ve devrimi gerçekleştirme hülyasına konulan bir noktadır. Buna müsaade etmeyen kesimin bu süreci sona erdirme girişimidir. Sol darbe hazırlığını boşa çıkaracak sağ tandanslı bir müdahaledir. 12 Mart'a gelen süreçte sol çevrelerin aktif rolleri vardır, ama 12 Mart Muhtırası bu çevrelerin bir ürünü değil, buna engel olmak isteyen komutanların bir girişimidir. Başta dönemin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç ve kuvvet komutanları Muhsin Batur, Faruk Gürler ile Celal Eyiceoğlu baş aktörleridir. 12 Mart demokrasiye inanmayan, halkın tercihini içine sindiremeyen çevrelerin aktif rol oynadıkları bir gelişmedir. 12 Mart sürecinde darbeden yana çaba gösterenlerin bugün nerede oldukları, ne yaptıkları ve neyi savundukları meraka değer bir sorudur.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |