AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Kayıt hikâyesi

Kızım, ilköğretim dördüncü sınıf öğrencisi. Eskiden "ilkokul" derdik, artık "ilköğretim" diyoruz.

Eskiden beş yıllık ilkokuldan sonra, üç yıllık ortaokula gidilirdi.

Zorunlu öğretim süresi, sekiz yıla çıkarıldı. Bu sürenin kesintisiz olmasına karar verildi. Böylece ilkokul ile lise arasında yer alan "ortaokul" kavramı, ortadan kalkmış oldu.

Gerçi, ilköğretimin beş yılında "sınıf öğretmeni" oluyor, öğrenciler önlük giyiyorlar; altıncı sınıftan başlayarak sınıf öğretmeni, yerini ders öğretmenlerine, önlük de yerini formaya bırakıyor ama öğrenciler "ortaokullu" olmuyorlar da, altıncı, yedinci, sekizinci sınıf öğrencisi oluyorlar.

Liseye başladıklarında, her ne kadar, "dokuzuncu, onuncu, on birinci sınıf" sözcükleri kullanılsa da, bu sınıflarda okuyanlar, kendilerini "liseli" sayıyorlar. Ülkemizde artık öğrenciler, "ortaokullu" olamıyorlar.

Eskiden ilk öğretim kurumu olarak "iptidâî", orta öğretim kurumu olarak "rüşdiye", lise olarak da "i'dâdî" denen mektepler varmış. "Sıbyan mektebi" denen mahalle okulları da, bir çeşit anaokulu sayılırmış. Bu okullara dörtbuçuk yaşında filân başlanırmış. Sekiz yıllık kesintisiz ilköğretim uygulaması yüzünden şimdi, "rüşdiye"yi anlatmak kolay olmayacak.

Kızım, dördüncü sınıf öğrencisi, demiştim. Onlar için de çeşitli deneme sınavları yapıyor dersaneler. Geçen gün, kızım böyle bir sınava katılacağını söyledi. Sınava katılabilmek için, bir buçuk milyon lira ödenmesi ve kayıt için birtakım bilgilerin verilmesi gerekiyormuş. Bu konuda ağabeyinin yardımcı olmasını istiyor. Baktım, bir kâğıda adını soyadını, sınıfını, numarasını yazmış. Bana gösterdi.

- Olmuş mu? dedi.
- Okulunun adını da yaz! dedim.
Yazdı.
- Ne olacak bu?
diye sordum.
- Abim, beni sınava kaydedecek, dedi.
İnanamadım. Yeniden sordum:
- Ne yapacak, ne yapacak?

- Abim, dedi, bu bilgileri ve parayı dersaneye götürüp beni sınava kaydedecek!

- Abin, kaydedecekse, neden oraya gitsin ki? Oturur, buracıkta kaydediverir, dedim.

Biraz düşünceli, biraz şaşkın bir edâ ile yüzüme baktı. Yaptığı yanlışlığın farkında olmadığını, işin içinden çıkmasının zor olacağını anlayarak ona dedim ki:

- Abin seni kaydetmeyecek, kaydettirecek!
- Tamam, tamam! dedi.
Böyle bir yanlış yaptığı için biraz utanmış gibiydi.

Çocuklarımıza yanlışlığa düşmenin olağan bir durum olduğunu öğretmenin iyi olup olmadığından emin olmadığımı fark ettim.


18 Mart 2003
Salı
 
İBRAHİM KARDEŞ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED