AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Korkunun ecele faydası yok

Ne acıdır ki, "iktidar oyunları"nda taviz ederek durumlarını düzeltebileceklerini sanısına kapılanlar, her tavizde durumlarının bozulduğunu görürler.

İktidar oyunu alabildiğine eşitsiz ve açıktır. "Güçlü güçsüze benim istediğimi yapmazsan maddi manevi kayıplara uğrarsın der" ve "güçsüz boyun eğer".

Güçsüz boyun eğmeye karar verirken genel koşulları, farklı alternatifleri değerlendirmekten fikrinden uzaklaşır, sadece tehdit aldığı güçlüyle ilişkilerine odaklanır. Odaklandıkça tabi olur.

Ve bu ilişki hep bu şekilde devam eder. Güçsüz, hem kaybetmeyeceği hem bir gün kazançlı çıkacağı sanısıyla hep vermek zorunda hisseder ve vermek zorundadır... Üstelik güçlünün istediği zamanlarda ve onun koyduğu koşullarla...

Ama şunu bilmek gerekir:

"Güçsüzü gerçekten güçsüz kılan şey aldığı tehditlerinden çok, kendi ruh halidir"...

Aynı bu ülkenin "savaş isteyen, bunu spekülasyonlarla tahrik eden sığ piyasasına", savaş karşıtlarına "kuş beyinliler" diyebilen "köy ağası edalı gazetecilerine", sinmiş, içine kapanmış siyasetçilerine, yıllardır "toplum fikrinden azade asker-sivil bürokratlarına" hakim olan "ruh hali"nde olduğu gibi...

Bu ruh haline, özellikle dün Ankara'daki hakim olan manzaraya yakından bakalım...

Öğlen saatlerinde bakanların imzalarına açılan tezkere TMBB yolunu tutmak üzereydi. Ne var ki, tezkere metnine bir de sıkıntı eşlik ediyordu. "İktidar oyunun mahkum rolüne itilmiş nesnesi" olmanın, "eli boş bir şekilde boyun eğmek" zorunda kalmanın yarattığı bir sıkıntı...

Zira anlaşılmıştı ki, ABD tarafı artık "tam işbirliğine" soğuk bakıyor, asker konuşlandırma talebini dile getirmiyor, sadece hava ikmal imkanı içeren bir şekilde hava sahasının açılması konusunda ısrar ediyordu. Bu durumda, daha önce anlaşılan yardım paketi devre dışı kaldığı gibi, Kuzey Irak'a asker girmesi konusu da ortada kalıyor, askeri ve siyasi konulardaki ilk mutabakat bir soru işaretine dönüyordu.

Belli ki, iktidar oyunun en sivri dişlisi ete değmişti. Taviz ve talepte, kısacısı bizimkilerin ruh halinden üreyen "muhasebe"de, "karşılıklı vermek" safhası yerini "karşılıksız vermek" aşamasına bırakmıştı.

Ankara'daki "kimi" kurumları kuşatan bu "yarı şizofrenik muhasebe" ya da "güçlüye hastalıklı bir şekilde kilitlenme"nin yarattığı ruh hali aslında merkez medyanın savaşkan kalemlerinin satır aralarında günlerdir yer alıyor.

Diyorlar ki:

"Tezkere zamanında geçseydi, daha avantajlı durumda olurduk; o zaman boyun eğmedik ve şimdi ABD ile ilişkilerimiz bozuldu, artık para gelmeyeceği gibi, Kuzey Irak'ta Türkiye'siz bir denklem kurulabilir. Türkiye resmi tezleri ve stratejisi açısından kayba uğradı. Hemen boyun eğelim ve istenilenin fazlasını verelim..."

Hükümet ise direnme fikrinden çoktan vazgeçmiş, ancak daha önce yaptığı pazarlıktan geri düştüğü için, "ABD'ye gelin şu paraları verin bizden asker konuşlandırmayı tekrar isteyin, bu iş bitsin havası içinde" bulunuyor. Ama ABD'nin koyduğu kuralları pek değiştiremiyor.

Devletin, medyanın ve hükümetin ruh hali aslında "Türkiye'nin güvenlik kurumları tarafından hazırlanan, toplumsal ve siyasal tıkanıkların temelinde yatan resmi tezleri bir kez daha tartışılmaz ilan eden, siyaset dışına iten bir sürec"e tekabül ediyor.

Bu süreç "Kuzey Irak'a girmezsek, orada bir Kürt devleti kurulursa ne kaybederiz, ne kazanırız, burada siyaseten ne yapmalıyız soruları"nı rafa kaldıran, siyasi iktidarı bağımlı hale getiren bir süreçtir.

Bunun üzerinden akıl yürütmek aklı dışıdır.

Daha da öte acıklıdır...

Nitekim, gönlü hayır dese de, iktidar ülkeyi bu kirli savaşa sokmaya hazır duruma gelmiştir. Daha da öte bu kirli savaşa daha çok katkı sunmaya adaydırlar. Gelinen noktada pazarlık, para ise bu işin sadece bahanesi olmuştur, başka bir deyişle iktidarın ülke içindeki itibarını ve konumunu sağmala alma cihazı haline gelmiştir.

Nitekim, asker-sivil bürokrasi özellikle Kuzey Irak'ta büyük bir tuzağa düşmüştür Düne kadar güç yoluyla Kürt oluşuma set çeken Türkiye'nin artık daha büyük güç karşısında oynayacak kozu kalmamıştır.

Bir kez hatırlatmak gerekir mi, bir faydası olur mu acaba?

Korkunun ecele faydası yok...

Türkiye için doğru yol kirli savaşa direnmektir, en azından dışında kalmaktır...

Gelin "ummandaki bir garip sandalcık" olmayalım...

Ve bu tezkere de reddedilsin....



20 Mart 2003
Perşembe
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED