|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Artık nereden aldılarsa, beşinde de aynı "İşte bu bombalarla..." grafiği... Sadece başlıklar farklı: Milliyet "İki gün cehennem...", Sabah "Cehenneme 24 saat...", Hürriyet "Tarihteki en ölümcül bombardıman...", Vatan "Bomba yağacak...", Radikal "En ölümcül bombardıman Irak'a..." diyor. Hiçbir gazete kaynak vermediği için, grafiğin nereden alındığını anlayamadık. Milliyet grafikerleri "iş"i çok beğenmiş olacaklar ki, altına imzalarını da koymuşlar: "Grafik: Yılmaz Aslantürk, Koray Nergiz..."
"Hürriyet Gazetesi'nde her türlü bomba, füze, silah, savaş uçağı gibi insanları öldürmeye hazır silahları görmek istemiyoruz. Yemek tarifi anlatır gibi, ballandıra ballandıra her ölüm silahının detay fotoğrafları ve özelliklerini, ne kadar etkili olduğunu, kaç kişiyi öldürebileceğini yazıp çizmeyi anlayamıyorum." Pazartesi günü gazetesinde eleştirisinin yayımlandığını gören Uğural'ı Çarşamba günü "hoş" bir sürpriz bekliyordu. Gazetesi, birinci sayfadan, daha önce her birini zaten "ballandıra ballandıra" anlattığı bombaların "toplu gösterim"ini sunuyordu bu defa. Çünkü "48 saatte üç bin bomba"nın (bu "haber"i de daha once kimbilir kaç kere vermişlerdi) vakti nihayet gelmişti… Hürriyet okurunu teselli eder mi bilmiyoruz ama "Savaşa saatler kala" (bu kalıp da çok seviliyor) gazetesinde gördüğü "bomba güzellemesi" aynı grafikle başka gazetelerde de vardı. Önce bütün gazetelerin aktardığı ortak bilgilere bakalım, sonra da "üç büyükler"in bu grafiklere kattığı "özel" katkılara… Hürriyet ve Radikal'in "Tarihin en ölümcül bombardımanı", Milliyet'in "Tarihin en ağır bombardımanı" ve "Şok bombardıman", Sabah'ın "Yüzyılın bombardımanı" ve "en ölümcül bombardıman" diye tanımladığı bombalamanın yedi temel aktörünün olduğu anlaşılıyor: Bunların arasında yer alan grafit bombası enerji altyapısını kullanılmaz hale getiriyor, Mikrodalga bomba (e-bomba) 300 metre çapındaki alanda tüm cihazları bozuyor, MOAB 600 metre çapındaki her şeyi yok ediyor, sığınak delen bombası 7 metreden fazla kalınlıktaki betonu delebiliyormuş. (Bu son bombaya Hürriyet "sığınak savar" demiş ki, bizce olmamış!) E-bombayı hatırladınız mı? Kronik Medya'da daha önce ele almıştık: Hani, bütün elektrikli ve elektronik sistemleri devre dışı bıraktığı için Sabah'ın "Irak'ı iki yüzyıl geriye götürecek" dediği, birkaç gün sonra da Hürriyet'in vadeyi uzatıp "Taş devrine götürecek" diye tanıttığı bomba… Görüyorsunuz, sadece 300 metre çapında etkiliymiş. Acaba "iki büyükler" o ilk bilgileri nereden almıştı?
BİRİNCİLİK SABAH'IN
Üç büyükler içinde "grafik-haber"i en fazla geliştiren ve "48 saatte üç bin bomba"yı en iyi anlatan gazete bizce Sabah… Bu gazetemiz birinci sayfadan verdiği "grafikler"in devam haberi için tam bir sayfa ayırmış… "En ölümcül bombardıman" başlığını taşıyan sayfada, üst başlıkta Irak'a atılacak 250 bin ton bomba, önceki bombardımanlarla kıyaslanıyor: "1946'da ABD Almanya'ya 9 bin ton bomba atmıştı… 1991'de Irak'a 88 bin, 2001 yılında Afganistan'a 10 bin ton bomba ve füze atıldı…" Alt başlıkta savaşın "03.16 itibariyle her an başlayabileceği" belirtiliyor (çünkü "Saddam'a verilen süre 03.15'te doluyor"muş) ve "Irak'a 48 saatte 3 bin adet bomba yağacağı" bir kez daha hatırlatılıyor… Sabah, 48 saatin ayrıntısını da 12 başlıkla duyuruyor okurlarına: "Tomahawk füzeli açılış… F-117 ve B-2'ler devrede… B-52'ler vuracak… E-Bomba patlayacak… F serileri havalanacak… İngilizler katılacak… 'Yıldırım' düşecek… Apaçiler çıkacak… Petrol güvencesi… Kuzeyden girilecek… Bombaların anası… Son olarak tanklar…"
HÜRRİYET'TEN 'KÖRFEZ HAVASI'
Hürriyet, kimsenin aklına gelmeyen bir katkıyla "farklılaştırmış" haberini… Gazetemiz, "Özellikle 101'inci Hava İndirme Tümeni'nin helikopterlerinin hareket yeteneği açısından önemli" olan "hava koşulları"nı duyuruyor okurlarına. "Bugün fırtına, yarın serin" başlıklı haber şöyle: "Hava koşulları özellikle Irak'ı işgal planının ilk aşamasında önem taşıyor. Özellikle de 101'inci Hava İndirme Tümeni'nin helikopterlerinin hareket yeteneği açısından. Çünkü helikopterler çöldeki toz ve fırtınadan olumsuz yönde etkileniyor. Bugün Kuveyt'in kuzey kesimlerinde kum fırtınası bekleniyor. Rüzgâr saatte 35 knot hızla esecek. Saddam için verilen sürenin sona ereceği yarın akşam saatlerinde ise havanın serinlemesi bekleniyor." İyi de, Hürriyet okurlarına ne bütün bu fırtınadan, serinlikten… İnsan heyecanını, yüreğinin kıpır kıpır oluşunu bu kadar da belli etmez ki! Hürriyet'in heyecanı "savaş sayfası"nın biribiriyle bağlantılı iki başlığından da anlaşılıyor: Tepede silahlı Amerikan askerlerinin fotoğrafının eşlik ettiği "2 saatte Basra" haberi ve aşağıda bir Saddam Hüseyin fotoğrafının eşlik ettiği "10 günde 0" haberi…
MİLLİYET: 'HER 10 BİNADAN BİRİ'
Gaza gelmiş büyük gazetelerimizden biri de Milliyet… "Şok bombardıman" haberinin alt başlığında verilen şu bilgiye bakın bir: "2 gün içinde 3 bin akıllı bomba ve füze, ülkedeki her 10 binadan birini yok edecek" Anlaşılan işin içine "yok edecek", "yerle bir edecek" falan gibi adrenalin yükseltici bilgiler girdiğinde, yazıişlerinde dengeler hepten yok oluyor. "Ülkedeki her 10 binadan biri" ne demek? İnsan yazarken durup biraz düşünmez mi? Milliyet, "Şok bombardıman" haberinin ara başlıklarından birinin altında "iyi" bir haber de veriyor: Öğreniyoruz ki bombardımanlar "halı" değil "kanaviçe" tarzında olacak, bu ihtimam sayesinde daha az sivil ölecektir. Milliyet'in The Times'dan aktardığı müjdeli haber şöyle: "(…) ABD savaş uçakları 2. Dünya Savaşı, Vietnam ve 1991 Körfez Savaşı'ndakinden çok farklı bir şekilde bomba yağdıracak. Halı bombardımanı yerine bu kez 'kanaviçe bombardımanı' yapılacak. Bombardıman gergef işler gibi büyük bir dikkatle gerçekleştirilecek. Yani hedeflerin üzerine halı döşer gibi aşırı sayıda bomba bırakılmayacak, tam tersine hedefi tam isabetle vuran akıllı bombalar kullanılarak sadece hedef yok edilecek. Bundaki amaç sivil halka verilmesi muhtemel zararı minimuma indirmek…" İşte böyle… Büyük gazetelerimizde nefesler tutulmuş bekleniyor… Hayırlısıyla ilk bombalar bir atılsa… (A.G.)
'İşkence hukuki ve meşru hale getirilmeli…'
İşte tarihi biraz geçmiş ama mutlaka dağarcığınıza katmanızı istediğimiz bir bilgi… Radikal gazetesi köşe yazarı Nuray Mert, "Teröre karşı terör" başlıklı yazısında (13 Mart) "11 Eylül'den sonra estirilmeye başlayan teröre karşı terör" düşüncesinin geldiği noktayı gösteren tüyler ürpertici bir makaleden söz etti… Mert yazısında önce Hürriyet gazetesinde yayımlanan şu haberi hatırlatıyor: "Kaç kişinin dikkatini çekti bilmiyorum, ama 10 Mart'ta Hürriyet gazetesinde, 'CIA, konuşturmak için çocuklarını rehin aldı' başlıklı bir haber yayımlandı. '11 Eylül'ün beyni olduğu gerekçesiyle Pakistan'da tutuklanan Halid Şeyh Muhammed'in iki küçük oğlunun, babalarını konuşmaya zorlamak için kullanılmak üzere CIA tarafından rehin alınarak ABD'ye götürüldüğü ortaya çıkmış'. 11 Eylül'den sonra güvenlik gerekçesiyle, gelişmiş Batı ülkelerinin hızla otoriter politikalara yöneldiği bilinen bir şey. Sonuncu haber, bu istikamette gelinen noktayı görmek açısından son derece çarpıcı. "(...) "Son iki yüzyılda insan hakları ve özgürlük adına hiç olmazsa Batı'da kat edilen mesafe, 11 Eylül'ü takip eden birkaç ay içinde hızla tersine döndü. Düne kadar teklif edilmesi akla gelemeyecek karar ve kanunlar parlamentolardan çıkmaya başladı." Mert, daha sonra henüz "karar ve kanun" aşamasına gelmemiş olsa da, bu haliyle bile tüyler ürpertmeye yetecek "mütevazı bir öneri"yi aktarıp değerlendiriyor: "Yukarıda sözünü ettiğim çocuk rehin alma haberinin hemen öncesinde, nevi şahsına münhasır, ama önemsenen bir İngiliz siyaset düşünürü olan John Gray, bir dergide 'Mütevazı Bir Öneri' başlığı altında, işkencenin bir an önce hukuki ve meşru hale getirilmesi gerektiğini savundu. Bu mütevazı öneri o derece 'ciddi' ki, işkencenin uzmanlara danışılarak bilimselleştirilmesinden, işkencecilerin toplum içinde saygınlıklarının tesisine kadar her konuya temas ediyor ('A Modest Proposal', New Statesman, 17 Şubat 2003). "Bu önerinin uçuk ve öznel bir görüş olmaktan ziyade mevcut durumun bir yansıması olduğu belli, zira Halid Şeyh Muhammed'e ilişkin haber, onun baskı ve stres gibi özel 'tekniklerle' sorgulandığını ve çocukların psikologların denetiminde olduğunu vurguluyor. Teröre karşı terörden yana olanlar kazanırsa böyle bir dünya binecek omuzlarımıza. Irak savaşı sadece savaş olduğu için değil, bir büyük karanlığın ilk adımlarından biri olduğu için de çok önemli. Amerikan hegemonyası sadece Amerikan hegemonyası değil, baskının, zulmün, çocukları bile rehin alan bir anlayışın hegemonyası olacağı için de tehlikeli. Teröre karşı olmamak söz konusu değil, ama bu son derece insani itiraz ve korkunun başka ve daha büyük bir teröre bahane olması söz konusu. Dünyada neler olup bitiyor, biraz daha yakından izleyelim, ona göre tavır alalım, teröre karşı terör kazanmasın." (A.G.)
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |