AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Tayyip Erdoğan bir semboldür!

Tayyip Erdoğan'ın Başbakan olması ona gönül veren partili taraftarlarına büyük bir mutluluk vermiştir. Bugünlerde Ak Partililer"de yaşanan büyük coşku, heyecan ve mutluluğu yüzlerinden okumak mümkün.

Tayyip Erdoğan'ın nerden nereye geldiği düşünülünce partililerin duydukları mutluluğu anlamak hiç de zor değil.

Çok değil daha birkaç ay önce gazeteler "Artık Muhtar Bile Olamaz" diye manşetler atıyorlardı. Gelişmelere demokrasi ve Türk siyasetinin standartları açısından bakanlar vardı, ama etkin çevreler ve büyük medya "öteki" olarak gördüğü Erdoğan'ın siyasetin dışında kalmasından, örtük bile olsa, bir mutluluk duyduğu ve önüne konulan badirelere alkış tuttuğu hatıralardadır.

Tayyip Erdoğan Türk siyasetinin dinamik yapısını ve işleyiş mekanizmasını ortaya koyan somut bir semboldür. Onun on yıllık mücadelesi ve maruz kaldığı muameleler son derece açıklayıcı bir özelliğe sahiptir. Sadece Erdoğan'ın şahsındaki gelişmeleri analiz etmekle siyasetin genel parametrelerini belirlemek ve işleyişi hakkında ana arterleri ortaya koymak mümkündür.

Siyasetin sembol ismi elbette ki sadece T. Erdoğan değil. Yarım asırlık çok partili hayat içerisinde A. Menderes, S. Demirel ve T. Özal da birer semboldürler. Onların siyasi hayatları, mücadeleleri ve maruz kaldıkları muameleler üç aşağı beş yukarı birbirine çok benzemektedir. Bu zincirin yeni halkası T. Erdoğan'dır.

T. Erdoğan kim?

Öncelikle o kenardan/çevreden gelen bir kişi. Bir işçi ailesinin oğlu. İstanbul'da ortanın altı sayılabilecek bir mahallede yetişmiş. Sıradan halk çocuklarının devam ettiği okullara gitmiş, yatılı okumuş, mahalle aralarında top koşturmuş, mütevazı bir üniversite öğrenimi görmüş. O ne üst sınıfların oturduğu semtlerden geliyor, ne kolejlerde ne yurt dışında saygın üniversitelerde öğrenim görmüş biri. Erdoğan gerçek anlamda halkın içinden biri; yaşadığı hayatla, inandığı değerlerle, duyduğu heyecanla, idealleri ve kaygılarıyla sokaktaki insanın, isimsiz milyonların sembolü.

Erdoğan'ı asıl önemli kılan onun şahsında ortaya çıkan demokrasi mücadelesi ve bu mücadelenin geldiği noktadır.

1991'de milletvekili seçiliyor, tam Ankara'ya gidecekken mazbatası iptal ediliyor. 1994'de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçiliyor. Bu beklenmedik bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Ama Türkiye'de toplum hızla değişiyor ve kenardakiler merkeze doğru yürüyorlar. Ellilerde başlayan bu süreç hızlı toplumsal hareketlilikle birlikte merkezlerin yapısını değiştiriyor. Kenardan gelenler merkezlerde iktidardan pay almak, sürece katılmak, siyasette aktif rol oynamak istiyorlar. Merkez direniyor, kenar sabırla ilerliyor...

Siirt'te bir dörtlük okuyor. Ardından mahkemeler... Cezaevi, yasaklar, tartışmalar... birbirini izliyor.

Aslında T. Erdoğan'ın maruz kaldığı muameleler onun şahsına yönelik olmaktan çok temsil ettiği kesime yönelikti. Nitekim Refah Partisi'nin iktidardan düşürülmesi, ardından kapatılması, yürürlüğe sokulan 28 Şubat süreci politikaları... Bunların hepsi bir toplumsal reflekse, gelişmeye ve kesime karşı idi.

Erdoğan'ın başarısı halkın gücünü gösteriyor...

Erdoğan'ın yetiştiği, mücadele verdiği siyasi hareketin bölünmesi, kendi içerisinde dönüşmesi, kamplaşması ve bugün gelinen nokta başlı başına önemli konular. Bunları geçelim.

Nasıl ki Süleyman Demirel'in mücadelesi demokrasiyi güçlendirmişse Erdoğan'ın bu noktaya gelmesinde yaşanan gelişmeler de demokrasiyi güçlendirmiştir. Demirel muhtıralarla, darbelerle, yasaklamalarla siyasetin dışına itilmeye çalışılırken o halkın gücü ve desteğiyle yeniden siyasette en yüksek mevkilere kadar çıkmıştır. Aslında onun başarısı halkın gücünü ortaya koyan bir başarıdır. Muhtıralarla, yasaklarla siyasetin dışına itilmiş bir kişiye halk destek vererek onaylamadığını göstermiştir.

Erdoğan'ınki de bundan farklı değil. Halk savcıların, mahkemelerin, kurulların, çeşitli bürokratik organların, medyanın, burjuvazinin tasarruflarının hiçbirini onaylamamış, onların hiçbirini haklı bulmamış ve adeta ders vermiştir.

Hiç kimse "ne yapalım, yasalar böyle diyor" mazeretine sığınamaz. Halkın genel tercihleri ve eğilimlerine ters düşen bir yasanın hukukî değeri tartışımalıdır.

"Muhtar bile olamaz" diye manşetler atılan Tayyip Erdoğan bugün Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı. Bu durum ülkemizde halkın gücünü, siyasetteki etkinliğini ve tercihlerini ortaya koyan somut bir olaydır. Demokrasinin erdemi de zaten buradadır.

Aynen Güney Afrika'da yıllarca hapis yatan N. Mandela'nın devlet başkanlığı nasıl bir sembol ise Türkiye'de de T. Erdoğan'ınki benzer bir sembolik değere sahiptir.


20 Mart 2003
Perşembe
 
DAVUT DURSUN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED