AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Nereden bakarsanız bakın bu işin tutar yanı yok...

Yıllar önce bir Ortadoğu gezisi sırasında bir dışişleri bakanı Türkiye'nin dış politika anlayışını şöyle özetlemişti bana:

"Türkiye duruma göre tavır alır"

Özeti: Türkiye hep savunmadadır... Pozisyonunu değiştirmek istemez. Bu sabitliğe ise 'milli politika' denir...

Bakanın anlattığı politika, aslında politikasızlığı ve ilkesizliği tanımlıyor.

Bunlar, 'milli politika' denilerek belli odakların kasalarına hapsedilmiş ve tartışma, eleştiri, denetim, demokratik tartışma gibi kavramlarla yüzyüze gelmeleri engellenmiş yarı kutsal tabulardır.

Kıbrıs böyle bir meseledir ve AKP, 'milli politika' diye korkutularak yola getirilmiştir.

Asıl değişmez politika Kürt meselesiyle ilgilidir.

Kürt meselesinde cumhuriyetten bu yana belirlenmiş politika şudur:

"Aslında Türkiye'de Kürt yoktur. Herkes Türk'tür."

"Mecburen bu gerçek kabul edilse bile, Kürtler'in günün birinde vatanı bölmeye çalışacakları muhakkaktır."

"Sadece ülke içindeki Kürtler değil, sınırlarımız dışındakiler de Türkiye açısından tehlikelidir"

Birinci Körfez savaşına kadar, Saddam Kuzey'e hakim olduğu sürece Türkiye açısından mesele yoktu..

Savaştan sonra Irak Kürtleri ABD'nin sağladığı güvenlik şemsiyesi ile ayrı bir yönetime kavuşunca iş değişti.

Türkiye, bir yandan Kürt oluşumuna itiraz etti, bir yandan da o yönetimin güçlenmesi için her türlü yardımı ve desteği sağladı.

İtiraz etmesi, onların kendi sınırları içindeki Kürtler'e kötü örnek olma tehlikesi nedeniyleydi.

Orada ayrı bir Kürt yönetimi kurulursa benzerini Türkiye'deki Kürtler de isteyebilirdi.

İyisi mi herşeye toptan karşı çıkmaktı...

Bu politika, bir adım bile uzağı görmeden savunulan 'değişmez' bir politikaydı.

Kuzey Irak'taki Kürt yönetimine ABD 10 yıl önce neden imkan tanıdı? Amacı neydi? O tarihlerde bu soruların cevabı olarak tek bir slogan atılıyordu:

"Türkiye Irak'ın toprak bütünlüğünden yanadır. Kuzey'deki Kürt yapılanmasına karşıyız."

"İyi de, Irak'ın toprak bütünlüğü diye bir şey yok, kalmadı artık...Ne olacak şimdi?"

Türkiye bir ara, "Ne olur şu Irak'ın toprak bütünlüğünü sağlar mısın?" diye Saddam'a ricacı dahi oldu.

Ama artık o cografyanın yeni hakimi ABD idi ve Türkiye'deki 'değişmez politika' yanlıları bunu anlamak istemedi.

ABD bugünler için o coğrafyaya hakim oldu. Türkiye'de ister istemez ABD'yi o coğrafyada yerleşirken destekledi.

Şimdi Türkiye yine aynı şeyi söylüyor: Irak'ın toprak bütünlüğü, merkezi devlet vs. vs..

Yok oysa böyle bir şey artık. En yetkili ağızlar bile Irak'ın savaştan sonra federatif bir yapıya kavuşacağını açıkladılar.

Türkiye politikalarına bu gerçeklere göre düzenleyebilse bölgenin yeniden yapılanmasında etkili olabilecek.

Zaten bir zamanlar Kürtler de Türkiye'nin ağebeyliğini talep etmişlerdi.

Türkiye bu yaklaşımları elinin tersi ile itmişti.

Türkiye'nin gözünde Kuzey Irak Kürtleri 'olağan şüpheliler' durumundadır. Bu şartlarda onların da Türkiye'ye sempati duymaları beklenebilir mi?

Sonra Kürtler'i aynı kaba koymak ve bütünleştirmek de aynı korku psikozundan beslenen bir ezberciliktir.

Kürtler'in kökenleri aynıdır, dilleri birbirine benzer ama menfaatleri aynı değildir.

Türkiye Kürdü Güneydoğu'daki baskıdan kaçmak için Batı ve Güney Türkiye'ye gider.

Refah ve demokrasi geldi diye Kuzey Irak'a gitmez.

Orada olumlu bir şey olursa onu destekler, ondan gurur duyabilir, hatta yardım etmek isteyebilir ama, Türkiye'deki hayatı başkadır.

Türkiye Kürtleri'nin –kendilerine yakıştırılmak istenen şablonlara rağmen- büyük bir bölümü Türkiye'den kopmak istemez.

Çoğu, devlet ve devlet politikasını benimsemiş olanlar resmen kabul etmese bile, kendilerini bu ülkenin kurucu ortakları olarak görür.

Türkiye Kürtleri, ulusal politika yapabilmek için Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne girmek isterler, ama devlet buna müsaade etmez... Türlü engeller çıkarırır.

Şimdi yeni bir safsata ortada dolaşıyor. Barış isteyenler arasında Kürtler çoğunlukmuş!.

Bunu barış hareketini belli çevrelere ihbar amacıyla söylüyorlar...

Bu herşeyden önce barış isteyen Kürt-Türk, Türkiye insanına hakaret sayılır.

Barışı istemenin etnik bir gerekçesi olabilir mi? Kürtler de barış isteyen diğer insanlar gibi davranıyor.

Ayrıca, bunu özel olarak isteyebilirler de... Çünkü biliyorlar ki, savaş, militarizmi ve otoriter eğilimleri arttırır. Baskıyı ve antidemokratik yaklaşımları güçlendirir.

Kürtler'in, bu gelişmelerden daha fazla zarara uğrayacaklarını düşünmelerinden normal ne olabilir?

Askerler daha şimdiden Güneydoğu'da olağanüstü hal ilan etmek istiyor.

Türkiye Kürtleri'nin savaşa karşı çıkmasından daha normal bir şey olamaz.

Buna karşılık Kuzey Irak Kürtleri'nin menfaati şu aşamada ABD'nin yanında olmak.

Yakın geçmişte ABD tarafından iki defa ihanete uğramış olsalar da şu aşamada kendilerini yönetebildikleri bir coğrafyanın oluşmasını ABD'ye borçlular.

Sonra Saddam'la yıllarca birarada yaşayan ve katliamlara maruz kalanlar da onlar.

Onların menfaatleri –doğru yanlış bunu zaman gösterecek- ile Türkiye Kürtleri'nin menfaatleri en azından kısa dönem itibarıyle aynı değil.

Bu da aslında, bölünme psikozu içindeki çevreleri rahatlatması gereken bir olgu.

Türkiye bölgede, savaşa girerek değil, bu anlamsız 'milli politika'ları değiştirerek etkili olabilir.


20 Mart 2003
Perşembe
 
KORAY DÜZGÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED