|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bazen bir şiirin, bir öykünün sade veya yalın olduğundan bahsedilerek yazarının bu nitelemeler dolayımında başarısına atıfta bulunulur. Ama acaba bir edebiyat ürünü gerçekten yalın veya sade olabilir mi? Yalınlıktan veya sadelikten kastedilen şey acaba anlaşılır olmak mıdır? Ve anlaşılır olan her şey yalın veya sade midir? İmdi, Sait Faik'ın "Yılan Uykusu" adını taşıyan bir öyküsü var. "Sade" bir anlatım içinde başlayıp süren öykü birkaç kısa paragraftan sonra tuhaflaşmaya başlar: "…Birdenbire bulunduğumuz odanın kapısı açılıverdi. İçeriye rüzgâr girdi. Soğukla beraber yapraklarını dökmüş bir ağaç girdi. Ağacın arkasından duman, dumanın arkasından bir kuş, kuşun arkasından bir bulut girdi. (…)Ampulün ışığı buza girip çıktı. Üşüyerek yine tavandaki şişesine girdi. (…) Kapı açıldı. Ağaç girdi. Ağacın arkasından kuş girecek diye bekledim; girmedi. Ama bulut girdi. (…) Ağacı yerinden söküp balkon kapısından fırlattım. Dumanla bulut da onun arkasından kendi kendilerine gittiler." Bütün bunlar, basit, sıradan olaylar olarak anlatılıyor. İyi de, bu basit, sıradan olaylara yazarın fantezisi (uydurması) deyip geçelim mi? Aslında, dananın kuyruğu, tam da bu noktada kopuyor. Acaba yazarın fantezisinin ürünü olmayan herhangi bir sanat eseri olabilir mi? Zaten "sanat" demek insan eli değmişlik, dolayısıyla tabiî halinin dışına çıkartılmışlık değil midir? Geçen hafta, Mustafa Kutlu, Faruk Uysal'ın Kuşun Ölümü başlıklı şiirini şu cümlelerle değerlendiriyordu: "Faruk Uysal nümayişi ve numarası olmayan, içtenliğe dayalı bir şiir yazıyor. Kapısını açık tutuyor, safrasını atmış ve berrak bir sadeliğe ulaşmış." (Yeni Şafak, 12 Mart 2003). Kutlu'nun ne demek istediğini elbette anlıyoruz. Fakat bahsi geçen şiir, gerçekten berrak ve sade midir? Acaba analize başvurulduğunda, bu berrak ve sade denilen eserin içinden tartışmaya müsait ne kadar çok mecaz ve istiare çıkartabiliriz, önceden kestirmek mümkün mü? Bir defa, şiirin tümü, "kuşun ölümü" istiaresinden yola çıkmıyor mu acaba? Ve kuşun ölümünün, kestirmeden çevreye (ve onun kirlenmesine) atıfta bulunduğunu söyleyemez miyiz? Başka okuyucuların buna katılacakları kesin midir? Ya da buna ekleyecekleri şey yok mudur? Şiirin ilk mısraı: "Karanlığın kana karışan bir zehir gibi" diye başlıyor. Acaba bu mısra ne kadar sadedir? Kana karışan bir zehir diye nitelenen bir karanlık acaba nasıl bir şeydir? Bunun bir imge olduğunu söylerseniz, zaten mesele kalmaz. Her imge gibi basit değil, fakat çok katmanlı anlamlar içerdiği de aynı zamanda dile getirilmiş olur. Kaldı ki, mısralar ilerledikçe, şiir sadeleşmek yerine giriftleşiyor. Biz, bu iç içe anlamlara kendimize göre belli bir anlam yüklediğimiz takdirde şiir anlaşılır hale geliyor. Ama tek tek imgelerden yola çıkıldığında karmaşık yapı, olduğu yerde duruyor. Kendini kolay ele veren ya da kolay anlaşılan ürünler olabilir. Ama sahici sanat eseri, aslında, hiç de, sanıldığı kadar sade değildir. Bir defa okunmakla anlaşılmış olsaydı, bir gazete havadisi gibi, işi o anda bitmiş olurdu. Oysa, sanat eseri zamana dayanıyor ve her dönem, o sanat eserine, kendi telakkisine göre bir anlam yüklüyor. Onun tükenmezliği, zamana dayanıklılığı da bu noktada kaynağını buluyor.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |