AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Haydi kemalistler... Şimdi değilse ne zaman?

Nihat Genç, savaşa ve dolayısıyla "Amerikan emperyalizmine karşı olmak" temelinde, İslamcılarla kemalistler arasında bir "yakınlaşma" başladığını, artık karşıt unsurların ortak platformlarda biraraya gelebildiklerini yazıyordu.

Yanlış da değil...

Önceki akşam bizzat gözlerimle gördüm:

İstiklal Caddesi'ndeki savaş karşıtı gösteride, Genç'in tavsifiyle "farklı unsurlar" biraradaydı ve örgütlü haydutluk çetesini (Amerika'yı) protesto ediyordu.

Asıl karşıtlık, bundan sonra, üniformalı kemalistlerle, sivil giyimli kemalistler arasında yaşanacak Nihat Genç'e göre...

Niye?

Çünkü Amerika'yla ilişkiler konusunda, üniformalılar daha angaje bir görüntü çiziyormuş ve bu durum sivil giyimlileri ziyadesiyle üzüyormuş; birçoğu da, 28 Şubat sürecinde verdikleri destekten dolayı pişmanlık duyuyormuş, vs...

E, biz de, "üniformalı-üniformasız" ayırmadan, yıllarca bunu yazdık ve kendilerini "yurtsever", "kemalist", "bağımsızlıkçı" diye taltif edenlerden, hiç değilse bazı sorulara açık, anlaşılabilir, yalın cevaplar vermesini istedik.

Örneğin, hep, "Atatürk yaşasaydı" derler...

Atatürk yaşasaydı, Ortadoğu'daki "cinayet şebekesi"nin eylemlerini nasıl karşılardı?

Üniformalı-üniformasız kemalistlerden bunun cevabını istiyorum.

Ayrıca, bizzat Atatürk'ün kavramsallaştırdığı "Ulusal Savunma" konusunda ne düşündüklerini de merak ediyorum.

Benim bildiğim, Atatürk, "yabancı el"in işin içinde olduğu bir "ulusal savunma"ya inanmıyordu. Osmanlı paşalarının Alman ordusuyla imzaladığı askeri anlaşmaların Osmanlı'nın sonunu getireceğini daha o zamandan kestirmiş, bu nedenle Birinci Dünya Savaşı boyunca "İttihat ve Terakki hükümeti"nin başımıza sardırdığı Alman Genelkurmayı ve generalleriyle boğuşup durmuştur.

Falih Rıfkı Atay tafsilatıyla yazdı bunları.

Açın, "Atatürk'ün Bana Anlattıkları"nı okuyun...

Atatürk, Almanlarla gizli askeri anlaşmalar imzalayan Enver ve arkadaşlarını şöyle eleştirmiştir:

"O (Enver) ve arkadaşları zaten daha önce Türk milletini uygunsuz durumlara sokmuşlardı. Bu uygunsuz durum, 'ordunun yabancı komutanların eline bırakılması, verilmesi'dir... Bu açıdan Almanları ve Alman askeri heyetini eleştirmek istemem; asıl eleştiriye müstehak olanlar, elbette bizim devlet reisimiz ve özellikle devlet adamlarımızdır. Türk ordusunun 'güçsüz' ve 'kabiliyetsiz' olduğu inancıyla, Alman askeri eğitimcilerini, ayaklarına kadar giderek ve rica ederek memleketimize davet eden onlardı. Bu heyete Türk milletinin kabiliyetsizliğinden, beceriksizliğinden açık biçimde sözedilmiş, kendilerine adeta gelip bizi 'adam etmeleri' teklif olunmuştu. Ben ordunun kayıtsız şartsız, bütün sırları ile Alman askeri heyetine verilmesi ve bırakılmasından çok müteessirim. Daha karar verilmezden önce, bir rastlantı ile durumu öğrendiğim zaman, sesimin erişebileceği makamlara kadar itirazlarda bulunmayı görev saymıştım. İtirazlarıma kimse cevap vermedi."

İsterseniz, yukarıdaki satırları, "Alman" sözcüğünün yerine, "ABD" ve "İsrail"i koyarak yeniden okuyun.

Bakalım ne görünecek.
Ne görüneceği açık.
Türkiye, Amerika ve İsrail'le bir dizi askeri anlaşma imzaladı.
Bunların muhteviyatını bilmiyoruz.
Gizli...
Belki bilmemiz de gerekmiyor.

Ama, hiç değilse, bu anlaşmaların, Atatürk'ün "ulusal savunma kavramı"yla bağdaşıp bağdaşmadığını sorgulayalım.

Şimdi değilse ne zaman?


22 Mart 2003
Cumartesi
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED