AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

K R O N İ K  M E D Y A
Milliyet'ten 'haşemalı' habercilik...

Milliyet, AK Parti yönetiminin Antalya'da çalışma kampına katılacak milletvekillerine yaptığı "Kamuoyunun yanlış anlayacağı davranışlardan kaçının" uyarısının anlamını üç AK Parti milletvekiline sormuş, birinden kopardığı "uygun" cevapla bir "Haşemasız gel" manşeti kotarmış... İşin içine "haşema" girince Milliyet'in neleri göze alabildiğini bilenler için, bu gene de "normal" bir gazetecilik sayılır...

15 Mayıs tarihli Milliyet'te, manşetten sonraki en önemli haber "Haşemasız gel" başlığını taşıyordu. Haber, "AKP'de çalışma kampı öncesi yayınlanan genelge"yi konu alıyordu. Habere göre, AKP yönetimi, Antalya'da çalışma kampına katılacak milletvekillerine "Kamuoyunun yanlış anlayacağı davranışlardan kaçının" uyarısı yapmıştı. Peki bu uyarı ne anlama gelir? Tabii ki "Haşemasız gel" anlamına... Peki, kim varıyor bu sonuca? "Milliyet" diyeceksiniz, değil mi? Yanıldınız... Milliyet'in spotundan okuyalım:

"Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Tekirova'daki çalışma kampıyla ilgili genelgesinde yer alan bu maddeyi, bazı milletvekilleri, 'Denize ya da havuza haşema ile girmeyin, aşırı eğlenceden kaçının' şeklinde yorumladı..."

MİLLETVEKİLLERİNE SORULAR

Gördüğünüz gibi habercilik hiç fena değil! Birilerinin çıkıp "Yahu, haşemanın adı bile geçmeyen o maddeyi nasıl bildiğiniz gibi yorumlayıp başlığa çıkartırsınız, bunlar nasıl bir gazetecilikler böyle?" dememesi için gerekli tertibat alınmış: AK Parti'li milletvekillerine sorulmuş, başlığa "haşema"nın çıkartılması için gerekli meşruiyet zemini sağlanmış. Sağlanmış mı? Pek değil aslında. Kendisinden görüş alınan üç milletvekilinden ikisi aynen şöyle diyor:

Ersönmez Yarbay (Ankara): "Bence eğlence açısından bir uyarı yapılmış. Anadolu'da halk kötü durumdayken 'Milletvekilleri eğleniyor' gibi bir manzara çıkması hoş olmaz.

Fehmi Uyanık (Diyarbakır): Doğru ve yerinde bir uyarı. Kampta ölçüyü kaçırmadan bir hayat tarzı sergilenmesi isteniyor.

Milliyet muhabirinin "haşemalı demeç" alabildiği tek milletvekili Hacı Biner (Van). O da şöyle demiş: "Bu uyarı bütün hareketleri kapsıyor. Böyle kamplarda haşema görüntüleri de hoş olmuyor. Denize girilmek isteniyorsa daha müsait, kimsenin olmadığı yerler seçilebilir."

Buradaki "haşema"nın, "Bu uyarı bütün hareketleri kapsıyor" cümlesine, muhabirin "haşemayı da mı?" sorusu üzerine verilen "(E, tabii) Böyle kamplarda haşema görüntüleri de hoş olmuyor" cevabından kotarılmış olduğunu öne sürsek, çok mu "kötü niyetli" sayılırız acaba?

Valla, "haşemalı haber" söz konusu olduğunda Milliyet'in neleri göze alabildiğini bildiğimiz için ısrar ediyoruz: Milletvekili ile muhabir arasındaki görüşme aynen yazdığımız gibi gerçekleşmiş olabilir... Milliyet'in bu konuda unutulmaz bir sabıkası var, gelin onu kısaca bir hatırlayalım...

İLK "HAŞEMALI" HABERCİLİK

Daha ortada AK Parti falan yoktu, Fazilet Partisi'nden kopmuş bir grup "Yenilikçi" orada burada toplanıp fikir teatisinde bulunuyordu… Tarihlerden 2 Ağustos 2001'di…

O gün, Milliyet''in manşetinin hemen altında, günün ikinci önemli haberi olarak, Afyon'da üç günlük kampa giren "Yenilikçiler"le ilgili bir haber yer alıyordu. (Manşetin, "Tayyip'in Merveleri" biçiminde dizayn edildiğini de hatırlatalım ki, o günlerin, atışların serbest olduğu "mücadele günleri" olduğu iyice bir çıksın ortaya.) Gelelim 2 Ağustos 2001 tarihli Milliyet'in ikinci önemli haberine… O günlerde yayında olan Medyakronik'ten hatırlayalım:

"TANIDIK SAHNELER… HAŞEMALAR ÇIKTI ORTAYA…" başlıklı haberin spotunda, "Tayyipçiler boş vakitlerde haşemalarını giyip sıcak su havuzlarının keyfini çıkardılar" deniyor.

Milliyet yazıişlerinin bu ağır mücadele günlerinde bu haberi birinci sayfadan fotoğrafsız sunması, böyle bir görsel malzemeyi kullanmaması tuhaf tabii… Ama haberin devamına gidince mesele anlaşılıyor…

Gazetenin elinde böyle bir fotoğraf yoktur, ya da en fazla Star'da olduğu gibi şortlu fotoğraflar vardır…

Bu durumda ne yapılır? Eski Fazilet Partililerin geçtiğimiz yıllarda Kızılcahamam'da yaptıkları kampta çekilen "haşemalı" fotoğraflardan biri alınır, altına da şöyle yazılır:

"Yine aynı sahne! Kampa giren Tayyipçiler sıcak su havuzlarına, diz altlarına kadar inen haşemalar ile girerek 'yenilikçi' imajlarına gölge düşürdü. Afyon'daki havuz sefası, FP'nin Kızılcahamam'daki kampını hatırlattı."

Yani sorduğunuzda, "Yazdığımız fotoğrafaltında o fotoğrafın Konya'da değil Kızılcahamam'da çekildiğini söylemiş oluyoruz zaten" denebilecek bir fotoğrafaltı…

Ne kadar kurnazca değil mi?

Peki, madem "Tayyipçiler" haşemalarla havuza girdi, neden yeni fotoğraf kullanmıyorsunuz?

Çünkü, belli ki yok böyle fotoğraflar, olanlar da "şortlu", yani amaca hizmet etmeyecek fotoğraflar…

Biz en çok haberin altında muhabir olarak imzası bulunan Abdullah Karakuş için üzüldük… Gönderdiği haberde hiç öyle "haşemayla havuza girdiler" falan gibi cümleler yok, belli ki operasyon İstanbul'da masa başında gerçekleştirilmiş…

O muhabir daha üç gün orada "Tayyipçiler"le bir arada olacak…

Abdullah Karakuş, orada nasıl gazetecilik yapacak?

BU DA MUTFAK OPERASYONU

Gelelim bugüne... Milliyet'in yeni haberinde yine Abdullah Karakuş imzası var... Haberden, "Paçaları diz altına inen erkek mayosunun, 1998'de Fazilet Partisi'nin kampıyla gündeme oturduğunu" öğreniyoruz...

"Fazilet Partisi'nin 1998'deki kampı" hangisi mi? Hani şu Kızılcahamam'da olan işte... Milliyet'in 2001'deki "Tayyipçiler de haşemalı" başlıklı uyduruk haberine görsel malzeme sağlayan kamp... Gazete, 2 Ağustos 2001'i atlıyor ve böylece o tarihteki haberinin uyduruk olduğunu kabul etmiş oluyor.

Peki Abdullah Karakuş-AK Parti ilişkisi? Bizce hiç sorun yoktur... AK Partililer de biliyor ki, 2001'deki operasyonu gerçekleştiren "mutfak", 2003'te de gazetenin AK Parti muhabirinden bir "haşema" haberi istemiş, o da çaresiz bunu yerine getirmiştir... (A.G.)

Bu "müstehcen" iddia ağıza bile alınmamalı

İngiltere'deki Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü'nün (IISS) yıllık raporunda yer alan Türkiye bölümünde, AKP'nin önümüzdeki yıllarda radikal bir adım atması durumunda ordunun hükümeti devirebileceğinin ileri sürülmesine 14 Mayıs tarihli gazeteler geniş yer verdi. Raporda ordunun muhtemel müdahalesinden "Batı'da ne kadar kabul edilemez ve zıtlaşmayı göze alan bir tavır olarak görülürse görülsün, ordu hükümeti devirebilir" diye söz ediliyordu.

14 Mayıs tarihli gazeteler –tabii ki– bu bilgileri meşreplerine ve mezheplerine uygun bir biçimde sayfalarına taşıdı. Örnek mi? Mesela Cumhuriyet gazetesi söz konusu raporu "Türkiye mercek altında" manşetiyle okurlarına duyurdu. Bakın, "İngiltere'nin en önemli think-thank kuruluşlarından biri" de yabana atılmayacak bir analiz yapıyordu!

Her birini teker teker saymadık ama, IISS'nin raporuna en geniş yer veren gazete –"think-thank"lerin raporlarına bugüne kadar fazla itibar etmemiş bir gazete olsa da– ilginç bir biçimde açıkca Cumhuriyet'ti.

Peki bu rapor Cumhuriyet'ten başka hangi gazetenin birinci sayfasını süsledi? İkinci gazete, yakından tanıdığınız bir gazeteydi, Yeni Şafak'tı. Gazetemizin raporu sürmanşetten vermesinin nedeni tabii ki bambaşkaydı. "Çirkin senaryo" başlıklı bu haber, başlığı üzerinde, okurlarına bu "çirkin bir senaryo"yu duyuruyordu...

Ancak –sanırız artık tahmin etmişsinizdir!– bizim bu sürmanşete de itirazımız var! Daha doğrusu, içinde gerçekten "çirkin bir senaryo"nun yer aldığı bu raporun pek makbul bir şeymiş gibi bu derece büyütülmesine itirazımız var...

Nedeni basit: Rapor hangi önemli "think-tank" bünyesinde hazırlanırsa hazırlansın, hazırlayanlar ne kadar üstün niteliklere sahip olursa olsun, bu senaryo "mühtehcen" bir senaryo.... Ve bize göre, bu tür "müstehcen" senaryoların bırakın manşete çıkarılması, az da olsa ciddiye alınıp hakkında konuşulması bile doğru değil... O derece "müstehcen" ki, bırakın ihtimal dahilinde olup olmadığının tartışılmasını, ağıza bile alınamaz....

Biz böyle düşünüyoruz; pek çok alandan pek çok konu gibi bu konunun da "şüyûu"nun –hakkında nasıl söz edilirse edilsin– demokrasi açısından çok zararlı olduğunu düşünüyoruz....

"Türkiye'de ordu hükümeti devirebilir" gibi bir iddianın –olumlu ya da olumsuz farketmez– söz konusu edilebilmesi bile tek başına bir "kötülük"tür. Unutmayalım, eğer böyle bir iddia –aleyhinde ya da lehinde farketmez– hakkında "konuşulabilir" bir duruma gelince, "kötülük"te zaten epeyce yol alınmış demektir....

Peki o zaman ne yapacağız? "Think-thank"ın biri ya da adamın biri böyle "müstehcen" bir iddiada bulunduğu zaman ne yapacağız, duymazdan, görmezden mi geleceğiz? Tabii ki değil; ancak şunu kolaylıkla yapabileceğimizi sanıyoruz: İddianın sahibine "deli", "çıldırmış" muamalesi yapmak! Böyle "müstehcen" bir iddiayı düşünebildiği ve de üstüne üstlük ifade edebildiği için...

"Ordu hükümeti devirebilir" iddiasını herşeyden önce zihnimizden atacağız... Böyle bir iddianın telaffuzunu bile "ayıp" sayacağız... (K.B.)

Dün ne günüydü?

Dün Dünya Vicdani Ret Günü'ydü... Dünkü gazeteleri okuyanlardan sadece Radikal yazarı Murat Çelikkan'ın köşesine göz atanlar öğrenebildi bunu... Gözümüzden kaçan haber ya da köşeler olduysa peşinen özür dileriz... Çelikkan, Dünya Vicdani Ret Günü'nü şu satırlarla hatırlattı okurlarına:

"Shministim, İbranice lise anlamına geliyor. Shministim grubu, İsrail'de lise son sınıf öğrencilerinin oluşturduğu bir yapı. Birkaç yıl önce, dönemin başbakanı Ariel Şaron'a mektup yazıp, liseyi bitirdikten sonra yükümlü oldukları askerlik hizmetini pasifist nedenlerle yerine getirmeyeceklerini açıklamışlardı. Bu mektubun altında 60 civarında imza vardı. Geçen yıl güncellenen yeni mektubun altına, bu kez 300'den fazla lise son sınıf öğrencisi imza attı. Sürekli savaş koşulları yaşayan İsrail'de durum bu.

Bu gün Dünya Vicdani Ret Günü."


16 Mayıs 2003
Cuma
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED