3 Kasım seçiminin Türkiye'nin önüne koyduğu birçok gerçeğin içinden, siyaset alanındaki yeni parselasyonun altını çizmek lazımdır. Yeni siyaset, yeni bir paylaşımın temelinde yapılacaktır ve bu paylaşımın aslan payına sahip olan kurum da; ordu, bürokrasi, iş dünyası, dış güçler hatta bütün bunların toplamı da değil, AK Parti'dir. Bütün bu kurumların ülke üzerindeki sahiplik niyetlerini siyaset üzerinden tahakkuk ettirme niyetleri olduğu aşikardır ama bugün ortada, ister "derin" ister "yüzey devlet" olsun hiçbir güç odağının doğrudan denetleyebileceği bir siyasal iktidar unsuru bulunmamaktadır. Buna rağmen, "tek başına iktidar gücü"nün ötesinde yaygın bir iktidar alanına sahip AK Parti'yi evirip çevirmeye çalışarak denetleme veyahut sınırlamaya çalışmak da anlamsızdır.

Bu çaba, hem böylesine devasa bir iktidar gücünün ite kaka sürüklenmesi mümkün olamayacağı, hem de AK Parti'nin temsil ettiği değişimin şiddeti elvermeyeceği için boşunadır.

Zaten, geleneksel iktidar odakları ile aktüel iktidar arasındaki temel çelişki de burada; AK Parti'nin sadece sayısal olarak değil misyon olarak da geniş bir hacme sahip olmasında yatmaktadır.

Çelişki olarak tezahür eden bu misyon aynı zamanda iktidar partisinin bir şansıdır da...

Türkiye, aylar sonra yeniden Avrupa Birliği sürecine dört elle sarılırken AK Parti milletvekilleri de bugün Antalya'da toplanarak gündemlerindeki sorunları tartışacaklar, bakanlarla, Başbakan'la konuşarak kişisel ya da bölgesel sorunlarını halletmeye çalışacaklar. Sözkonusu olan sıradan bir kurumun sıradan bir otel toplantısı değil, Türkiye'nin kaderine hükmeden bir partinin zirvesidir. Böyle bir partinin her toplantısı doğrudan makro siyasetle de ilgilidir ve sadece parti içi rahatsızlıklar ekseninde kalmamalıdır. Kapsamlı bir Türkiye siyaseti vizyonunu zorlamalıdır, parti ile hükümet arasındaki ilişikler de ancak bu sayede gelişecektir. Grubun hükümet üzerindeki denetimi ve baskı gücü yeni hedefler üretmekle artacaktır.

Böylesine güçlü bir Meclis grubuyla hükümet olabilmek ve bunu sürdürebilmek zor değildir. Hatta, standart bir başarıyı yakalayabilmek için bile fazla bir gayrete ihtiyaç duyulmayacaktır.

Önemli olan değişim düzeyini belirleyebilmektir. Toplum elbette bir değişim istemektedir ama AK Parti, toplumdan kendisine izafe ettiği değişimi tanımlamasını beklememelidir. Değişim perspektifini yakalayabilmek ve toplumun tanımlayamadığı, zaten tanımlamak zorunda olmadığı şeyi mücessem hale getirmek genelde siyasetin; özelde de iktidar partisinin görevidir.

AK Parti, sistem içinde kalmayı gözeterek, sistemin geleneksel kurallarına riayet edip işleri seleflerinden daha dürüst ve başarılı bir şekilde sevk ve idare etmekle "geçer not" alabilir ama bu not toplumun kendisine yüklediği yüksek misyonu karşılamayı garanti edemez.

Zaten sorun da bir partinin not ortalaması değil, bütün olarak ülkenin sınıfı geçebilmesidir...

Kısa süreçlerde başarı elde etmekle Türkiye'nin sorunlarını aşabilmek mümkün değildir. Ülkenin önüne yeni hedefler koymak, yeni heyecanlar yaratmak ve yarınların gerçekten çok güzel olacağı konusunda insanları ikna etmek zorunluluğu vardır. Avrupa Birliği sürecini sahici hale getirmek, refah seviyesi, adalet ve istihdam gibi insanlık hedefleri konusunda yeni bir dünya oluşturabilmek lazımdır.

Hükümet bazen, devraldığı ağır sorunların baskısı altında bu hedeflerin uzağına düşebilir. Ya da bu hedefleri tanımlayıp, toplumun önüne koymakta zorlanabilir.

Ama, sorumluluk sadece hükümetin değildir; hükümeti içinden çıkaran grubun eli de taşın altındadır.

Antalya toplantısı bu yüzden önemlidir ve orada AK Parti'nin Türkiye vizyonuna elle tutulur, gözle görülür katkısının ortaya çıkması bu önemi daha anlamlı kılacaktır.

MUSTAFA KARAALİOĞLU

Künye

Temsilcilikler

AboneFormu

MesajFormu