AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Sol böğrümde ince bir dert

İnsanlarımız dertleniyor: -Nereye gidecek bu ilişkiler? Bilderberg'lerle, Rotariyenlerle... Belki Lionslarla?

Belli ki bir kaygı var. Belli ki "tekin değil bunlar" diye düşünüyorlar.

Masonluk şu bu, uluslararası örgütler tarafından bir kuşatma altına girildiği endişesi seziliyor.

Oysa "Türkiye'de bir iktidar", bu ilişkileri sürdürmek zorunda. Eğer ortada uluslararası bir ağ varsa, bu ağ, dünyada olup biten sosyal, siyasal, ekonomik gelişmeleri etkileyecek güçte ise ve siz, bu etkiden müteessir olmak durumunda iseniz, bu ağı en azından görmek, bu ağ ile iyi geçinmek, en azından düşmanlığını çekmemek zorunda hissedersiniz. Bir "tavır" gibi algılanacak davranışlardan kaçınırsınız. Değilse bileğinizi bükerler ve sizi İsrail'le askeri anlaşmalar imzalamak zorunda bırakır, böylece Ortadoğu'daki konumunuzu yeniden yapılandırırlar. O da olmazsa, sizi "iktidar"dan ederler.

Mehmet Ali Birand, Wolfowitz'in zılgıtlarıyla anlamayanlar bulunduğunu düşünmüş olmalı ki ABD Savunma Bakan Yardımcısı'nın sözlerini şerh etmeye devam ediyor.

-Şayet AKP tezkere konusunda düzgün tavır alsaymış, iktidarı 15 yılı bulabilirmiş. Bu tarihi fırsatı kaçırmış AKP. Amerika Tayyip Erdoğan'ı omuzlarında taşırmış. (Radikal, Neşe Düzel ile yapılan mülakat, 19 Mayıs 2003)

Siz gelin bu satırları okuyun da, bundan sonra Amerika ile ilişkilere rezerv koyun. Elinizden giden 15 yılllık iktidara mı yanarsınız, yoksa şu an Washington'dan gelen tehditler mi içinizi perişan eder!!!

Kasımpaşalı bile olsanız iradeniz, cesaretiniz bir süre dayanır!!!

Birand diyor ki:

-Türkiye'yi yönetenler ilk defa Amerika'dan korktu. Tezkerenin geçmemesinin ne anlama geldiğine yeni uyanmaya başladılar.

Tayyip Erdoğan'ın ya da Abdullah Gül'ün kalbine girip bakmak isterdim, acaba ABD ile ilişkide korku ile araları nasıl?

Amerikalılar "Türkiye bundan sonra bir cent'in bile karşılığını vermek zorundalar" diyorlarmış. "Genelde bir ateş püskürme hakim"miş, "Bizi arkadan bıçakladınız" diyorlarmış ve arkadan bıçaklanmış insanın öfkesi ile doluymuşlar... Bunların her biri, "irade çözme"ye yönelik mesajlar...

Ne yapacaksınız?

"Yahudi lobisi"ne mahkumsanız, İsrail'e biraz torpil geçmek zorundasınız demektir.

Yabancı sermaye arıyorsanız, onların uluslararası ağına itibar etmeye mecbursunuz.

"Muhtaç ülke" olmanın raconudur bu.

Siz ne olursanız olun, böyledir.

İnsanlarımız dertleniyor, diye başlamıştım yazıya. Evet öyle, başka dertleri de var insanlarımızın:

-Başörtüsü n'olacak diye soruyorlar. Bu iktidar bir şey yapabilecek mi?

-İHL'ler n'olacak?

Hissediyorum, sorularda "ümit zaafı" saklı.

Soruları soranların uluslararası sermaye ağı yok, arkalarında Amerika gibi bir "zılgıt çeken"i yok, "Yahudi lobisi" gibi bir yaptırım gücü yok... İktidarın her zaman uluslararası güç odaklarının derin etkisinde bulunduğu bilinen bir ülkede, bu taleplerin, hele iktidarın uluslararası imajını zedelediği, hani diyoruz ya "İslamcı" bir hüviyet içine soktuğu düşünülüyorsa, yankı bulması zor. Onun için de onların çağrısı ne Bilderberg'in çağrısı gibi, ne de Rotariyenlerin çağrısı gibi etki yapıyor. Düşünün bir, iktidar olmuşsunuz ve sadece iç iktidar odaklarının kuşatması karşısında zorlandığınız için başörtülü eşlerinizle bile yanyana görünemiyorsunuz, falanca üniversitede okuyamayan başörtülü kız çocuğuna mı kulak verebileceksiniz?

Zor yani, anlayışlı olmak lazım!!!

Ben diyorum ki kendi kendime, bizim, yani uluslararası lobi, ekonomik güç vs gibi dünyevi iktidarların ifadesi olarak görünen imkanlardan yoksun olanların bir tek garantisi olabilir. O da şu an iktidarda olan insanların yüreğidir.

Hani Yunus Emre diyor ya:

-Sol böğrümde ince bir dert,
Batar Yunus Yunus diye...

Bu kadronun yüreği bunca kuşatmaya rağmen diri kalabilirse, her şeye rağmen içlerinde bir batış hissetmeye devam edebilirlerse, "başörtüsü ve tüm diğer özgürlükler"i hep bir acı yumağı halinde algılayabilirlerse, "bu konuları hatırlatmaktan usanmıyor musunuz?" gibi kerhen dinleme rollerine düşmezler, kimlik unsurlarını zihinlerinde oluşturdukları "değerler ardiyesi"ne atmayı tercih etmezlerse, "değişme"yi, bir kişilik kaybına dönüştürmezlerse...

İşte o zaman bu kuşatmayı bir dert olarak algılayabileceklerini ve bu derdin "Aman ha!" diye bünyeyi sarsabileceğini ümid edebiliriz.

Belki ve diri kalabildiği takdirde.

Bu da çok zordur, bana sorarsanız. Aşınır çünkü duygular, törpülenir, bulanır, sisler arkasında kaybolur, gömülür, batar...

Böyle bir konumda böyle bir yürek sancısını var kılabilmek için de her şeye rağmen, "muhtaç ülke" psikolojisine düşmemek ve kendi ülkesinin artılarını bilmek gerekir. Ancak bu durumda uluslararası ilişkileri getirip getirip, güçlenme idealinizin yanına monte edebilirsiniz. İçiniz yana yana yürür, "bir gün"ü ararsınız, bu ülkenin uluslararası zılgıtlarla etkilenmeyeceği, ya da hiç kimsenin bu ülkeye zılgıt çekmeye cesaret edemeyeceği bir günü...

O zaman belki Bilderberg'le ilişkiyi de sağlıklı - komplekssiz zemine oturturuz, başörtülü kızlarımızın eğitim sorununu da...

Sorun AKP'nin değil, Türkiye'nin sorunu...

Sadece sınav sırası AKP'de...


20 Mayıs 2003
Salı
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED