|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye'nin gündeminden hiçbir zaman düşmeyen temel bir tartışma konusu bu. Bu konu yaşanan süreçlerle varılmak istenen idealler arasındaki derin uçuruma işaret ediyor. Geriye dönüp baktığımızda yaşanan gerçeklerin çizdiği acı bir tecrübeler tablosu var. Buna bir de şu anda yaşadıklarımızı ilave ettiğimizde hiç de hoş olmayan karamsar bir görünüm ortaya çıkıyor. Yarım asırlık uygulamaların ortaya koyduğu eğilim dikkate alındığında ilerisi için çok iyimser olmak zorlaşıyor. Zira toplumsal bir refleks haline gelen eğilimin ne zaman dönüşeceğini, farklı bir mecraya doğru akacağını tahmin etmek zor. Hele bu eğilimin olduğu gibi devam ettiğini ortaya koyan somut örnekler önümüzde ise iyimser olmak ve artık darbe filan olmaz demek elbette ki zordur. Ama diğer taraftan da Türkiye'nin girdiği yeni süreçlerde arzuladığı hedeflere varabilmesi, ta başından beri toplumun önüne konan "medeniyet" hedefinin yakalanabilmesi ve bu doğrultuda toplumsal dönüşümün gerçekleştirilebilmesi için de toplumun gündeminden darbe ve benzeri siyasi hareketleri çıkarması, dönüşümü darbesiz ve kavgasız gerçekleştirmesi gerekiyor. Hem kırılgan hem de hassassız... Bu tür tartışmalar Türkiye'de nasıl bir "kırılgan" hali içerisinde bulunduğumuzu ortaya koymaya yetiyor. 23 Nisan bayramı ile birlikte başlayan tartışmaları üst üste koyup değerlendirdiğimizde sorunun vahameti daha kolay anlaşılabilir. En son İngiliz kuruluşu IISS'nin ileriye yönelik bir raporunda Türkiye ile ilgili değerlendirmesi ve darbe olabilir anlamına gelecek cümlelere yer vermesi herkesin tepkisini çekmeye yetti. Sistem de zihin yapımız da o kadar hassas bir zemin üzerinde seyrediyor ki hoşumuza gitmeyen bir değerlendirme duyduğumuzda, hele bu değerlendirme bir de dışarıdan yapılıyorsa, şiddetli tepki veriyoruz. Ama bu tür değerlendirmeyi yapanların gerekçelerini, onları bu noktaya getiren gelişmeleri anlamak istemiyoruz. Özellikle dışarıya karşı sert tepki vererek hadlerini bildirmek bizi rahatlatıyor, ancak söz konusu eleştirinin geçerliliğini ortadan kaldırıyor mu, bunu düşünmüyoruz. Türkiye'nin artık darbe sürecini geride bırakması, darbe sözcüğünü telaffuz etmemesi gerekiyor. Ama bunun sağlanabilmesi için bir şeylerin yapılması gerekmiyor mu? Tarihsel olarak darbelerle iç içe yaşamış, nerede ise periyodik olarak darbelere maruz kalmış bir toplumun hiçbir çaba göstermeden bu süreçten sıyrılması mümkün değildir. Eğer darbe sürecinden uzaklaşmak ve siyaset sivil kadroların ve demokratik süreçlerin egemenliğine vermek isteniyorsa bunun için çaba ve gayretlerin gösterilmesi gerekiyor. Türkiye'nin şanssızlığı şurada: Artık darbeler olmasın diyoruz, ama darbelere zemin oluşturan yapıların yeniden tanzimine çalışmıyoruz. Darbelerin olmaması için ... Dünyanın her yerinde darbe ile iktidarı ele geçirenler kendi fiili durumlarını garanti altına alacak düzenlemeler yaparlar. Ülkemizde her darbe sonrasında bu süreç bütün açıklığıyla yaşandı. Başta anayasalar olmak üzere pek- çok yasa değiştirildi, yeni yapı darbecileri güvenceye alacak şekilde tanzim edildi. Bunda şaşılacak bir yan yok. Ancak demokratik süreçlerle iktidara gelenler bu yapıları ne kadar dönüştürebildiler, ne kadar bu yapılara müdahale edip demokratik süreçleri garanti altına alabildiler? İşte sorunun temeli buradadır. Artık darbeler olmasın diyorsak darbeler sonrasındaki düzenlemelerle koruma altına alınmış darbeci yapılanmalara el atmak ve demokratik süreçleri garanti altına alacak korunaklar tesis etmek gerekiyor. Yoksa IISS de, başkaları da darbe olabilir değerlendirmeleri yapar ve bu tür değerlendirmelere sert tepki vermenin fazla bir anlamı da olmaz. Şu bir aylık süreçte yaşananları üst üste koyduğumuzda ortaya çıkan tablonun demokratik ülkelerde görülebilen normal tablo olduğunu kim söyleyebilir? Öyle ise bu tablonun değişmesi için yapılması gerekenler var demektir. Elbette yapılacak olan şeyler sadece hükümetin yapması gerekenlerden ibaret değil. Ama önce hükümetin yapması gerekenler önemlidir. Sıradan seçmenin de, aydının da, bürokratın da, sokaktaki insanın da bu konuda sorumluluğu ve yapabileceği şeylere var. Her şeyden önce toplumsal-siyasal sorunların çözümünde darbenin bir alternatif yöntem olduğu ve bazı durumlarda tercih edilebileceği zihniyetinin terk edilmesi gerekiyor. Başta aydınlar, siyasetçiler, sıradan insanlar ve en önemlisi asker ve sivil bürokratlar darbeyi bir seçenek olarak görmeye devam ettiği müddetçe Türkiye'de darbe olur mu tartışması da gündemdeki yerini korur.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |