|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İslam cığrafyasına yönelik on yıllık tasfiye operasyonlarından sonra son iki yıldır açık savaşa dönen küresel müdahalenin "en tehlikeli aşaması" başladı. İslamcı gruplara yönelik savaş, ekonomik ve siyasi desteğin kesilmesi şeklinde, yani çevrede seyrederken şimdi bu grupların kalbine ulaşma, onları tamamen yok etme aşamasına geldi. Savaş "merkez"e yaklaştıkça da tepkinin şiddeti arttı. Varolan örgütlerden bazıları tepkilerini saldırılarla ortaya koyarken bazıları kendini kamufle etme yoluna gidiyor. Afganistan ve Irak'ın işgalinin İslam coğrafyasında uyandırdığı "savunmasız kalma veya güvensizlik duygusu"nun etkisiyle yeni örgütler, gruplar ortaya çıkmaya başladı. Daha önce demokratik veya "ılımlı" yapıda olan gruplar sertleşiyor, "sömürgeciliğe karşı kurtuluş savaşı" amacıyla kendilerini yeniden konumlandırıyor. Amerika ve İsrail öncülüğünde yürütülen savaşta, bir taraftan "muhalif söylemlere sahip iktidar kadroları" ortadan kaldırılırken veya bu ülkeler işgal edilirken diğer taraftan yine Amerika ve İsrail karşıtı gruplar tasfiye ediliyor. Bu iki boyutlu savaşın en kritik aşaması Irak'ın işgalinden sonra başlatıldı. İran ve Suriye gibi muhalif ülkeleri kontrol altına alma süreci işlerken, Ortadoğu merkezli ve bütün İslam dünyasını etkileme gücüne sahip örgütlerin yok edilmesi sürecinin "son aşaması"na geçildi. Önce İran ve Suriye, bu gruplara yönelik ekonomik, siyasi ve askeri desteği durdurmaları için uyarıldı. İki ülkeye yönelik baskılar şimdiden sonuç vermiş gibi görünüyor. Özellikle Suriye, hem İsrail'e hem de ABD'ye yönelik tavrında ciddi değişim yaşıyor. Bunun ilk göstergesi, bu ülkede üslenen Filistinli örgütlerin ülkeden çıkarıldığına dair haberler. Sadece Hamas ve İslami Cihad gibi İslamcı grupların değil, Filistin'in bağımsızlığı için mücadele eden diğer laik örgütlerin de Şam bürolarının kapatıldığı belirtiliyor. İran ve Lübnan da aynı baskı altında. İki ülkenin Hizbullah konusunda alacakları karar, ABD ve İsrail ile ilişkilerinin geleceğini belirleyecek. "ABD-İsrail" ile "İran-Lübnan" ilişkileri Hizbullah'ın geleceğine kilitlenmiş durumda. ABD ile İran arasında görüşmeler sürerken, Hamas ve Hizbullah, ABD ve İsrail'in "Ortadoğu'yu yeniden biçimlendirme planı"nın merkezine oturdu.
Filistin'de "rejim değişikliği"
Aylar süren ve Filistin'in yeni yöneticilerinin belirlendiği çalışmalardan sonra Filistin'e Başbakan olarak atanan Mahmud Abbas'ın göreve gelme şartı olarak Hamas ve İslami Cihad'ın tasfiyesi ile Filistin halkının silahsızlandırılmasını taahhüt etmesi, önceki gün İsrail Başbakanı Ariel Şaron'la yaptığı görüşmede bu taahhüdünü yinelemesi, önümüzdeki günlerde ABD, İsrail ve Abbas yönetiminin bu örgütlere karşı "ortak cephe"de mücadele edeceklerine işaret ediyor. Görüşme ve taahhüt, Şaron yönetiminin "Yol Haritası"nı kabul etmediği, sabote etmek için girişimlere başladığı bir dönemde gerçekleşti. Bu ortak tavra intihar eylemleri ile cevap verildi. ABD-İsrail ve yeni Filistin yönetimi, "teröre karşı savaş" kapsamında uyguladıkları politikalarında sadece Hamas ve İslami Cihad'ı hedef almıyor. İki ülke dışında, dünyanın Filistin'in yasal lideri olarak tanıdığı Yaser Arafat'ı ve ekibini de devre dışı bırakıyor. Bu da "terör kozu"nu boşa çıkartıyor. İsrail, son olarak Arafat'la görüşen Filistinli yetkililere ve yabancılara ambargo kararı aldı. Yani Filistin'de hem "terör" hem "rejim değişikliği" hem de "silahsızlandırma" projesi uygulanıyor. Amerika ve İsrail direnişçi güçleri tasfiye edip silahsızlandırırken, hedef örgütler karşı saldırıya geçti.
Amaç, savunmasız bırakmak...
İslam coğrafyasının tamamında, yoğun olarak da Ortadoğu'da, şiddetle sürdürülen savaşta, bir taraftan bu coğrafya tamamen silahsızlandırırken diğer taraftan bağımsızlıktan yana, teslimiyeti reddeden bu nedenle de "ABD-İngiltere-İsrail üçlüsü" tarafından tehdit olarak görülen kadrolar tasfiye ediliyor. Ülkeler silahsızlandırılıyor ya da işgal ediliyor. İslamcılar'ın yanında direnişten yana tavır koyan gruplar da hedef alınıyor. Küresel işgale karşı kendilerini yerli direnç unsurları olarak gören örgütler ortadan kaldırılıyor. Bütün bu gelişmeler, İslam coğrafyasına yönelen "topyekun işgal, yağma ve köleleştirme harekatı"nın unsurları olarak yürütülüyor. Son iki yıldır açık bir sömürge savaşına dönen işgal politikalarının yolunda gitmesi için bu coğrafya silahsızlandırılıp savunmasız hale getiriliyor. Irak'ta olduğu gibi... Irak'ta kitle imha silahları paranoyası ile dünyayı rehin alan ABD, silahsızlandırılmış bir ülkeyi kolayca işgal etti. Ardından bu iddialar unutturuldu. Afganistan savaşına verdiği destek nedeniyle on milyar dolar zarara uğrayan Pakistan kontrol altına alındı. Ortadoğu'da şöyle bir kanaat taraftar buluyor: ABD ve müttefikleri İslam dünyasını silahsızlandırıyor. Muhalif yapıları tasfiye ediyor ve bu coğrafyayı savunmasız hale getiriyor. Topyekun işgale karşı kitleleri etkileme gücü olan yapıları da ortadan kaldırıyor. Böylece bu coğrafya ABD denetimine açık hale getiriliyor. Silahsızlandırma ve rejim değişikliği ABD'nin müttefiklerini de kapsayacak şekilde genişleme eğilimi gösteriyor. "Terör söylemi" bu açıdan sorgulanmalı. İşgaller sürerken İslam dünyasındaki rejimlerin ABD'ye kayıtsız şartsız teslimi kitlelerde ciddi kaygılara neden oluyor. ABD'nin terörist olarak nitelediği güçler ise itibar kazanıyor. Süreç böyle devam ederse, ABD ile bu örgütler arasındaki savaş zamanla ABD ile bölge halkları arasında bir savaşa dönüşecek. Zira ABD politikaları bu örgütleri zayıflatmıyor aksine daha da güçlendiriyor ve onlara kitle desteği sağlıyor. ABD saldırdıkça örgütler çoğalacak, tepkiler şiddetlenecek, kitleler harekete geçecek. ABD saldırdıkça söz konusu örgütler, kitleler için işgale karşı savaşta doğal temsilciler haline gelecek. Küresel savaşın en sarsıcı dönemi şimdi başlıyor. ABD'nin küresel işgal politikaları şimdi test edilecek.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |