|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Dünkü yazıda Avrupa Birliği'nin "Kemalizm"e nasıl baktığını gözden geçirdik. Okuyanlar hatırlayacaktır; bu meselenin ileride nasıl değerlendirilebileceğine ilişkin tahminlerde de bulunmuştuk... Türkiye'nin AB'ye daha yaklaşması durumunda, bizde anayasadan başlayarak pek çok yasa ve uygulamada karşımıza çıkan tamamen bize özgü bu "müktesebat"ın varlığının tartışmaya açılacağının kuvvetle muhtemel olduğunu söylemiştik. Bu kuvvetle muhtemel gelişmeden kaçabilmenin tek yolu, halen Avrupa Birliği Anayasası'nı hazırlamakla görevli "Konvansiyon"u, bizim 61 ve 82 anayasalarının izinden giderek, bize özgü bu "müktesebat"ı anayasanın "Dibacesi"ne yerleştirmeye ikna etmekten geçiyordu! Bugün için de, Tercüman'dan Cengiz Çandar'ın "Nasıl bir Türk demokrasisi?" (16 Mayıs) başlıklı yazısından hareketle, "Kemalizm"e ABD'nin nasıl bakmaya başladığını gözden geçirmeye karar vermiştik. Biliyorsunuz, ABD'de hareketlenen bu yeni bakışın asıl nedeni (tabii ki!) Irak savaşı dolayısıyla ABD-Türkiye ilişkilerinde kendisini gösteren "limoni" havadır. ABD'nin bu tür konulara yaklaşımında tamamen "çıkarını" gözettiği zaten herkesin malûmu... Çandar, ABD Başkanı'nın "Irak'ta demokrasinin oluşturulması amaçlı hukuk yapısının sağlanması" için özel olarak görevlendirdiği Noah Feldman'ın "Kemalizm"i merkeze koyarak "Türk demokrasisi"nin geleceği üzerine neler düşündüğünü aktarmaya geçmeden, Hürriyet'ten Sedat Ergin ve Radikal'den Murat Yetkin'in bu konuda yayımladıkları yazılara atıfta bulunuyor. Çandar'ın da belirttiği gibi, gerçekten de, Ergin ve Yetkin, özellikle Wolfowitz'in Çandar ve Birand'a verdiği mülakatın bazı bölümlerini hatırlatarak "Kemalizm"in ABD açısından da giderek önemli bir "sorun" olarak görülmeye başladığına yazılarında geniş yer vermişlerdi. Zaten hatırlıyorsanız, Wolfowitz'i dinlerken hepimizin aklından da benzer şeyler geçmişti. Wolfowitz, artık meşhur olan bu mülakatta "askerlere" özellikle sitem ediyordu. "Askerler", Irak savaşı boyunca "tezkere" meselesinde ülkede sahip oldukları "liderlik" konumlarını olması gerektiği gibi kullanmamışlardı. (O günlerde Ali Bayramoğlu'nun sıcağı sacağına yazdığı gibi, Wolfowitz açısından asıl sorun, "askerler"in "lider" konumlarından çok, bu konumlarını yeterince değerlendirmemiş olmalarından kaynaklanıyordu. Yani söz konusu "sitem" demokratik bir "ilke"yi hatırlatmaktan çok, tamamen "çıkar" üzerine temellenmişti!) Peki Çandar'ın bir yazısından uzun alıntılar yaptığı Noah Feldman'ın "Kemalizm" ile alıp veremediği ne, o neden ve niçin şikayetçi? İşte Feldman'ın tezini iyi özetleyen cümlerinden birisi: "Türkiye gerçekten daha demokratik oldukça, daha islami olacağı görülüyor. Dolayısıyla, Türkiye, karışıklık ve şiddet olmaksızın, sadece, vatandaşlarının istedikleri adaya oy vermelerine izin verirse, bir islami demokrasi olabilir. Eğer, bu gerçekleşirse, dünyanın geri kalan bölümü için ortaya çıkacak dersler çok derin olacak." Feldman'ın Türkiye'ye uygun gördüğü "İslami demokrasi"den bütün İslam âlemi için bir "model" yaratmaya çabaladığı muhakkak. Nitekim yazar, "Kemalizm" bahsini de bu çerçevede ele alıyor: "Eğer, Türk sisteminin birçok yandaşı gibi, İslami siyasetin demokrasiye uymayacağı kanısındaysanız, o takdirde bu paradoks Müslüman dünyanın demokratikleşmesi açısından temel bir sorunu ifade ediyor... Türk ordusundan Türkiye'deki demokrasinin koruyucusu olarak hararetle söz edenler, aslında tıpkı Cezayir'deki otokratlar gibi demokrasi pahasına laikliği seçenlerdir.... Türk usulü lakliği korumanın fiyatı, belirgin tercihle, demokrasinin kurban edilmesidir." Yani özet olarak, Çandar'ın sözleriyle, Feldman, "Türkiye'de Ak Parti iktidarlı bir demokrasinin, Irak için 'örnek' teşkil edeceğini anlatmaya çalışıyor." Çalışsın bakalım! Bana sorarsanız, pek çok Amerikalı gibi Feldman Efendi'nin rüyası da bir tuhaf, derim... Tamam yalan değil; Feldman'ın "Türk demokrasisi"ni analizi eğer tamamı çevrilse Çandar'ın belirtiği gibi "kıyamet koparacak" derecede ciddi bölümler barındırmıyor değil. Ama söyler misiniz, bu genç profesörün Türkiye (ve giderek tüm İslam âlemi için) uygun bulduğu "İslami demokrasi" de nereden çıktı? Ben bu "uygunsuz teklif"le karşılaşınca, kendi kendime ister istemez şöyle dedim: "Amerikalı genç beyinler şimdi de neyin peşinde?" Niçin böyle düşündüğümün nedeni açık: Feldman'ın da eleştirdiği "Kemalizm müktesebatımız"ın demokratikleşme yolunda bir sorun olduğu açık. Ama bu eleştirinin peşinden gelen demokrasi türü niçin "İslami demokrasi" oluyor? Türkiye nüfusunun çok büyük bir bölümünün Müslüman olmasından mı? Yoksa Türkiye'de Feldman'ın da uzunca söz ettiği gibi Müsümanlarla "laik devlet" arasında bir gerilimin olmasından dolayı mı? Bana göre, bu öncüllerden hareketle Türkiye'ye uygun demokrasinin adının "İslam demokrasisi" konması çok münasebetsiz bir seçim. Feldman'ın adını böyle koyduğu demokrasinin İslam âlemi gözünde bir "model" oluşturabileceği iddiası ise daha da münasebetsiz. Türkiye tabii ki demokrasi yolunda daha da ilerlemek zorundadır ve ilerleyecektir. Ama bu ilerleyişin başına hiçbir sıfat almayan bir demokrasi yönünde olacağını söylemek daha doğru değil mi? Feldman "demokrasi"nin başına sıfatlar bulmaya çok meraklıysa, benzer bir şekilde önce, nüfusunun büyük kısmı Hırıstiyan olan ABD'deki demokrasiyi vaftiz etsin! Son olarak bir kez daha hatırlatalım: Türkiye'nin demokratikleşmesi yolunda "Kemalizm" tabii ki sorgulanacaktır. Ancak bu sorgulanış, Amerikalının gönlünde yattığı gibi onun yerine "İslam demokrasisi" kavramını yerleştirme şeklinde olmayacaktır. Başımıza bir de Noah Feldman çıktı!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |