AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Bilişim çağının dünya düzeninde AB

Türkiye'de uzunca bir süreden beri Avrupa Birliği ile yatıp kalkıyoruz. Batılılaşma bayrağının açıldığı günden bu yana Avrupa ile entegrasyon, kendi sorunlarımızı çözemediğimiz için, bu sorunlarımızı çözecek bir anahtar olarak sunuldu bize. AB'ye bir girdik mi, iktisadi ve siyasi meselelerimizin tümünün çözüleceğini zannediyoruz. Bu ruh hali, AB'yi hâlâ eski kavramlarla ve yaklaşımlarla algılamaya çalışıyor olmamızın yarattığı bir yanılsamasının tabii bir sonucu. Oysa AB, ne bir zamanların iktisadi bloğu olan AET, ne de kültürel ve siyasi yanları ağır basan bir Batı kulübü. Bugün Avrupalı ülkelerin de belki farkında olmadığı çok güçlü bir yeni dünya düzeninin ilk ciddi yapılanması haline geldi Avrupa Birliği.

Devletlerin gücü, belli bir coğrafya üzerinde siyasi ve hukuki bir tahakküm kurabilmelerinden kaynaklanıyor. Siyasi bir hakimiyet, ister istemez iktisadi denetim ve düzenleme imkanlarının önemli bir kısmının da devlet eliyle yürütülebilmesini gerektiriyor. Bunun en bariz yansımasını kapitalizm öncesi toplumlarda görmekteyiz. Büyük devlet olabilmek için sadece merkezi bir siyasi gücü oluşturabilmek hiçbir zaman yetmemiştir. Siyasi meşruiyetini ister ilahi bir kaynaktan, ister asil bir soydan alsın, ekonomi üzerinde hakimiyet kurulamadığı anda devlet büyüyememiştir. Osmanlı Devleti'nin güçlü merkezi yapısı, ekonomi üzerindeki denetleme ve düzenleme mekanizmalarını sağlam kurabilmesi sayesinde ayakta durabiliyordu. Buna karşın, ne Avrupa krallıkları, ne de Papalık bu ölçüde sağlam bir merkezi yapı oluşturabilmiştir. Avrupa'da kuvvetli merkezi hükümetlerin kurulması, sanayi kapitalizminin gelişmesi için kapitalistlerle siyasi erkin bir arada çalışmaya başlaması ile mümkün olmuştur.

Şimdilerde bilişim devriminden söz ediyor, bilgi işlem ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin iktisadi yapıları ve ilişkileri ciddi anlamda değiştireceğini iddia ediyoruz. Yeni teknolojilerin muhtemel iktisadi ve siyasi sonuçlarını bir örnekle açıklayalım: İnternet üzerinden ticaret. Bugün itibariyle e-piyasaların önünde teknik yetersizlikler dışında iki temel engel bulunuyor. Bunlardan ilki, alışveriş sürecinde insan unsurunun hâlâ çok fazla yer almasından kaynaklanıyor. Nihayet insanoğlu, dünyanın farklı zaman dilimlerine dağılmış olduğundan alışveriş gibi bir araya gelmeyi gerektiren ortamları ancak kısmen gerçekleştirebiliyor. Tabii olarak coğrafi yakınlık ve zaman ortaklığı, tam anlamıyla globalleşmenin önündeki en büyük engellerden biri. Ancak karar alma mekanizmaları en azından kısmen otomatikleştirilebilirse, bu engel büyük ölçüde aşılacaktır. Bunun için bilgi dediğimiz kavramın standartlaşması gerekmektedir. Bunun altyapısı bugün hazır, ama önemli olan standartlaştırma sürecini kimin denetleyeceği. İşte uluslar arası yaptırım gücü olan yapıların önemi burada başlıyor.

AB gibi blokların gücü, ikinci engeli aşma noktasında daha bir önem kazanıyor. Bugün e-ticaretin daha hızlı büyümesini kısıtlayan en ciddi engel, tarafların birbirini tanımamasından veya kur ve ödeme gibi risklerden kaynaklanan mübadele maliyetleridir. Bu maliyetleri azaltmak için ortaya atılan güvenlik, elektronik para ve dijital ödeme gibi kavramların hepsi de merkezi denetleme ve düzenleme kurumlarının oluşmasıyla yakından ilgili. Burada merkezilik, sanayi çağının sınırları belli coğrafyalarına hakim olan milli devlet merkeziyetçiliğinden çok daha geniş bir kapsama alanı olan yeni bir kavram. Bu merkezi yapının bilişim çağına uygun olarak yeniden tanımlayacağı para, vergi ve piyasa gibi mekanizmalar ve oluşturacağı standartlar, yeni ekonomiyi denetleyecek ve düzenleyecek bir imkanı sunacak bu merkezi yapıya. Tanımlama tekeli tabii olarak, siyasi bir gücü de beraberinde getirecektir.

Halihazırda böyle bir yapıya en yakın olarak gözüken blok Avrupa Birliği'dir. Şüphesiz ki, gelecek yirmi yılda alternatif bloklar da ortaya çıkacaktır. Geleceğin dünyası, milli devletlerden ziyade, bir blok bünyesinde birleşmiş "federe" devletlerin dünyası olacağa benziyor. AB, işte bu yüzden önemli.

Tarihte iktisadi denetimin merkezileşmesi, siyasette demokratikleşme ve hukukta tekdüzeleşmekle el ele yürümüş hep. Böyle bir yapıda yükselmek, siyaseti kullanarak hukuki standartları belirleyebilmekten geçer. Türkiye'nin AB'ye katılımı, geçmişte konmuş olan ve oluşmasına zerrece katkıda bulunmamış olduğumuz yığınlarca mevzuatı bize empoze edecektir. Bu mevzuat, bizim sorunlarımız göz önüne alınarak hazırlanmadı. Haliyle bizim meselelerimize ne kadar çözüm getireceği sorusuna müspet bir cevap vermek mümkün değil.

AB'ye girmek bir zorunluluktur. Ancak AB'ye girince "dertlerimiz" azalmayacak, bilakis artacaktır. Milli devlet olarak yükselmesini bilmeyen, AB bünyesinde de yükselemeyecektir.


20 Mayıs 2003
Salı
 
MELİKŞAH UTKU


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED