|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
"CHP merkez partisidir, merkez sağa oturmalıdır, merkez sağdan oy almalıdır" demişti, bir gün sonra tekzip etti: "Hayır, ben öyle demek istemedim, CHP merkez sağa oturamaz, CHP sabit yerinde duruyor, merkez sağ isterse CHP'ye gelebilir..." Buna, "merkeze açık dar parti politikası" mı tabir ediliyor? Efendim Tuncer Bey? Aslında şunu demek istiyor Deniz Baykal: "CHP'nin niçin bugüne kadar bağımsız hiçbir seçimi kazanamadığını, bundan sonra da kazanamayacağını biliyorum; halk aradığını merkez sağ partilerde buluyor, CHP'den de merkez sağ davranışlar bekliyor. Tarih boyunca sol, hep tutucu ve statükocu oldu; sağ ise reformcu... Halk tutucu kalıplar içinde direnen partileri cezalandırdı. CHP'yi de cezalandırıyor. Ama aslında halk yanlış yapıyor." Motamot böyle demiyor tabii. Ama söyledikleri bu kapıya çıkıyor. Çünkü Baykal, siyasetteki basit "arz-talep dengesi"ni küçümsüyor. Seçmen davranışını anlıyor, ama anlamak istemiyor. Merkez sağ partilerin niçin "çekim merkezi" olduğunu biliyor, ama bilmek istemiyor. Çünkü, seçmen taleplerine göre şekillenmiş siyasetin rasyonalitesine inanmıyor. Şunu istiyor: "Bugüne kadar merkez sağ partileri desteklemiş insanlar yanıldıklarını anlayıp, CHP'ye yönelsinler." Olur... Hay hay... Ama, sorun, Baykal'ın zannettiği ve ileri sürdüğü gibi, CHP'ye yönelmeyen insanlarda, yani "kandırılmış yığınlarda" değil. Sorun, bizatihi CHP'de, CHP'nin kendisinde. CHP'nin üzerine oturduğu fikriyat "demokrasi"yi "devlet düşmanlığı", demokratik temsil sistemini de (çok partili demokrasiyi) "karşıdevrim" sayıyor Tabii Baykal'ın liderliğinde de sorun(lar) var... Sadece Baykal mı? Partinin liberal kanadını oluşturan arkadaşlarımız da (Kemal Derviş, Zülfü Livaneli vs) sorunlu... Derviş, MGK'nın siyasete müdahalesinin o kadar da korkulacak bir şey olmadığını seslendirmeye başladı. Livaneli de, niyeyse, 1950'yi "karşıdevrim" sayanlar kervanına katıldı. Derviş Türkiye gerçeklerinden uzak olduğu için bilemeyebilir, ama Baykal ve Livaneli iyi hatırlayacaktır; Türkiye Cumhuriyeti'nin görüp göreceği en yüksek kalkınma hızı (yüzde 13'le), karşıdevrim sürecinde gerçekleşmişti. Tevfik Çavdar'ın araştırmasına göre, 1948 yılında Türkiye'de traktör sayısı 1.750 idi. Bu sayı 1952'de 13 bin 450'ye, 1955'te 31 bin 200'e yükselmişti. Ayrıca ülkenin en ücra köşesine yollar yapılmış, üretici çoğunluğa pazar kapıları açılmıştı. Peki, "karşıdevrim sürecini sona erdirenler" ne yaptılar? Hazırladıkları anayasayla önce "korporatizmi" meşrulaştırdılar, sonra da yeni "anayasal organlar" ihdas etmek suretiyle (MGK, MGK Genel Sekreterliği ve Anayasa Mahkemesi) siyaset üzerindeki militer görünürlüğü kurumsallaştırdılar. CHP önce üzerine oturduğu "fikriyat"la hesaplaşmalı. Sonra merkeze oturmanın hesaplarını yapmalı, bunu gerçekten istiyorsa...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |