|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Aslında bu soru(n) "Çevirilere ne kadar güvenebiliriz?" şeklinde ortaya konulabilirdi. Fakat hiç değilse felsefe kitapları sözkonusu olunca, çeviri meselesinin daha da önem kazandığı, bu bakımdan hiç değilse Batı'da yayımlanan çevirilerin büyük ölçüde ehil kimselerin elinden çıkmasına dikkat edildiği, bu konuda hiçbir fedakârlıktan kaçınıl(a)madığı, çünkü yasal denetim mekanizmalarının işletildiği, vb. sebepler öne sürülerek Batı dillerindeki çevirilere pekâlâ itimad edilebileceği -haklı olarak- söylenebilir. Türkçe çevirilere gelince, sadece felsefe kitapları mı, hemen hemen bütün alanlarda akıl almaz bir denetimsizlik hüküm sürüyor. Doğru dürüst güvenilir bir Kur'an çevirisine bile sahip olmadığımız düşünülecek olursa hal-i pür-melalimiz sanırım daha iyi anlaşılabilir. Çeviri katliamının yol açtığı sonuçlar ve bu keşmekeşin nedenleri saymakla bitecek gibi olmadığından burada tafsilata girişecek değiliz. Fakat şu kadarını söyleyelim ki, bu ülkede hiç değilse münevver (muhayyel!) bir zümrenin murakabesi, yani hatırı sayılır bir eleştiri mekanizması olsun devrede bulunsaydı, bulunabilseydi, heveskâr mütercimler de müteşebbis yayıncılar da hırslarına biraz gem vururlar ve belki o zaman daha nitelikli çevirilerin ortaya çıkması umut edilebilirdi. Fakat ne yazık ki mesele hâlâ amatör mütercimlerle profesyonel yayıncıların insafına terkedilmiş bir halde. Bu bakımdan hiç tereddüt etmeden vurgulayalım ki okudukları dinî/felsefî metinleri bir türlü anlayamamaktan şikayet eden kimseler (bilhassa gençler) suçu üzerlerine almakta acele etmesinler; bunun yerine ellerindeki çevirinin kalitesini (!) soruşturmayı denesinler. (Yani yapacakları son iş, mütercimlere ve yayıncılara güvenmek olmalıdır.) İmdi, müddeamı delillendirmek üzere Bertrand Russell'ın A History of Western Philosophy adlı eserinin Muammer Sencer tarafından yapılmış yaklaşık 900 sayfalık çevirisinden (kitabın 3. baskısından) sade bir misal vereceğim: Russel anlatıyor: - "Bacon yöntemini, bilimin dayanması gereken gözlemsel verileri nasıl düzenleyeceğimizi göstermesi bakımından değerli bulmuştu. Şöyle söyler o: "Biz nesneleri içlerinden birbirine bağlayıcı ağlar ören örümcekler ya da sadece toplayan karıncalar ya da hem toplayıp hem düzenleyen arılar gibi olmamalıyız." Burada arılara ve karıncalara biraz haksızlık ediliyor. Fakat Bacon'un ne demek istediği anlaşılıyor!" (Bertrand Russell, Batı Felsefesi Tarihi, s. 524, Say Yayınları, 1983) Sizce Bacon'ın ne demek istediği gerçekten anlaşılıyor mu? Örümcekler gibi olmayacağız! Burası tamam! Karıncalar gibi olmayacağız! Burası da tamam! Arılar gibi de olmayacağız! Eh peki, çaresiz burası da tamam olsun! İyi ama bizler ne gibi olacağız?!? Bu benzetmeler niçin yapılıyor o halde? Francis Bacon'ın (1561-1626) Novum Organum adlı eserinde yer alan bu meşhur benzetme, sadece skolastisizme yönelik bir eleştiriyi değil, aynı zamanda ve belki daha fazla olarak bir tür rasyonalizm ile empirisizmi de hedef alıyordu. İngiliz empirisizminin babası sayılan Bacon'ın bu deneyciliğe yönelik eleştirisinin anlamını kavramak isteyenlerin öncelikle Simyacıları hatıra getirmeleri gerekiyor. Temsildeki karıncalar bitmek tükenmek bilmez bir hırsla verilere gömülmüş simyacılardı. Sürekli sonuçsuz deneyler yapıyorlar ama ona göre bu işlemler onların genel ilkeler (bilimsel yasalar) elde etmelerine yetmiyordu. (Newton'un ömrünün büyük bir bölümünü simyacılıkla geçirmesi sadece bir tesadüf mü idi?!?) Örümceklere gelince onlar da Bacon tarafından bir tür masa-başı teorisyeni gibi hiciv konusu yapılıyorlardı. Ellerinde kerameti kendinden menkul tartışılmaz teorilerler vardı ve fakat bu teoriler deneysel verilerden yoksundu. Onlar hep tümden geliyorlardı. Bacon ise tümdengelimi çoktan bir totoloji olarak ilan etmişti bile. Bu eleştiri sadece skolastik doğmaları değil, aynı zamanda Matematikçileri de (Riyaziyyun) hedef alıyordu. (Çok ilginçtir ardıllarından biri sanılan Descartes da sonradan örümcekler familyası içinde yer alacaktı.) Bu anlatılanlara nazaran Bacon'un niçin ağlar ören örümcekler ya da sadece veri toplayan karıncalar gibi olunmaması gerektiğini tavsiye ettiği biraz açıklık kazanmış olmalı. Peki ya hem toplayıp hem düzenleyen arılar?!? Onların yeri neresi? Hangi sınıfa tekabül ediyorlar? Dahası, olumsuz bir benzetmenin konusu olacak hangi zaafa sahipler? Kısacası bu mübarek hayvanın günahı ne? Bu soruların cevabını bu çeviriden bulamazsınız; eserin aslına gitmelisiniz! Bu yüzden biz de yarın eserin aslına gideceğiz.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |