|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bir kaydetme, belgeleme aracı olarak başlamıştı sinema. İlk yıllarında tiyatroyla kıyaslanıyordu ama, binlerce yıllık şifahi ve yazılı edebiyatın, ütopyaların, mitlerin, yani anlatıların; öykülerin eklenmesi ile romana rakip oldu. Merkeze bir öykünün oturtulması, o öykü anlatılırken kullanılan ışığın, kurgunun, müziğin ve dönem teknolojisinin sunduğu kadarıyla özel efektlerin olanakları sayesinde görsel bir şölene dönüştü ve yeni yeni anlatım dilleri kazandı. "Soyut düşüncenin somut temsili" niteliğindeki sinema, yirminci yüzyılın hakim sanatı olarak, teknolojiye dayalı kültür endüstrisinin ön ayağı olmayı başardı ve geçirdiği popülerleşme sürecinin devamında güçlü bir "sihirbazlık aracı" olup çıktı. Doğası yinemelerle pekişen, duygusal katılımı öfke, hüzün, sevinç ve korku gibi temel duyguların gıdıklanması ile sağlanan ve bu sayede duygu boşalmaları yaşattığı izleyicisine geçici bir "katarsis / rahatlama" sunan sinema, çoktandır popüler kültürün hem soluğu ensesinde bir takipçisi, hem de yoğun ve yetkin bir sunucusu. Tematik olarak birbirinden ayrılan türlerin / alt türlerin giderek ortak bir potada erimesi ve hemen hemen her filmin farklı türlere ait öğeleri kullanarak her kesimden izleyiciye seslenmeyi amaçlamasıyla benzeştiği bu süreç sonunda, sinema izleyicisi de neredeyse homojenleşmiş durumda. Bunda elbette büyük prodüksiyonları, ünü dünyaya yayılmış oyuncuları, fazlasıyla profesyonel dağıtım ve reklam ağlarıyla; ticari stüdyo sisteminin hakim olduğu Amerikan sineması başta olmak üzere Batı sinemasının etkisi çok büyük. Bu noktada alışılanın dışında farklı bir anlatım tekniği ve dili kullanan sinemaların işi de giderek zorlaşıyor. Seyirci artık perdede her defasında alıştığı teknikle, bildiğini görmek istiyor. Bilmediğine, yabancısı olduğuna karşı oldukça tahammülsüz; görmek bile istemiyor. Tüm bunlar, etki ve sonuçları son on yıllarda belirginleşmiş olsa da, yüzyılı aşan bir geçmişte, yani geniş bir zaman diliminde yavaş yavaş gerçekleştiği için pek de kolay farkedilemiyor. Hayatın pek çok alanında olduğu gibi sinema sektöründe olup bitenler de, öyle bir çember çeviriyor ki etrafımızda, özgür olduğumuz yanılsamasına kapılıyoruz. Bilinçaltlarımızı, beğeni ve tercihlerimizi kendimizin belirlediği zannıyla hareket ediyoruz. Oysa biz değiliz bunları belirleyen. Kıstırılmışız ve farkında bile değiliz. Öyle olsaydı eğer; farkında olsaydık, geçtiğimiz hafta sürpriz bir şekilde gösterime giren "Daire" boş salonlara oynuyor olmazdı. Orada olur ve etrafımıza örülen duvarlara küçük de olsa bir gedik, etrafımızda örülen perdeye bir delik açabilirdik. Batı sinemasının aksiyon, şiddet ve seksle yoğurduğu, bilgisayar efektleri ile süslediği sinemasına alışan izleyici için, yasakların getirdiği sınırlamaların da etkisiyle bunların hiç birine yer vermeyen, hayatın temel sorunlarını son derece sade ve düz bir dille anlatmayı deneyen ve beceren İran Sineması elbette uzak ve itici pek çoğumuz için. Ama burada kaçırılan farklı bir tat, özgün bir çalışma biçimi var. Evet, bu filmlerde alıştığımızın gibi müzik yok, efekt yok, anlatılan öykünün taşıdığı gerilimin dışında yapay bir heyecan öğesi yok ama, yaşanılan gerçekliğin özgün ve yalın bir sinema diliyle anlatımı var. Hollywood sinemasının dünya sinemalarını silmeye ya da benzeşmeye zorladığı noktada bir "mucize sinema" olarak küllerinden doğan İran sinemasının genç bir yönetmeninin; Cafer Panahi'nin ödüllü filmi "Daire", tam anlamıyla bir kıstırılmışlığın filmi. Geri planda gündelik hayat akıp giderken bir erkekler kenti olan Tahran'daki kadınların nasıl bir daire içine hapsolduğunun rafine öyküsünü anlatıyor Daire. Zorda kalmış sekiz kadının birbirine eklenen öykülerini bir şehir ölçeğinde aktarırken, genişlemeye müsait yan okuma alanları da sunuyor izleyiciye. Okuyabilene; nerede, kimin eliyle, hangi sistemle ve hayatın hangi alanında olursa olsun herbirimizin çıkışı olmayan benzer dairelere kıstırıldığımızın arı duru ama acı bir resmini çiziyor.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |