T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Casustan al haberi...

Çoğunluk onu, ünlü "Köstebek" dizisinin (TRT televizyonlarında da gösterildi) yazarı, yaratıcısı olarak tanıyor. Dünyanın birinciye gelen "casus romanı" yazarlarından.

John Le Carre...

Aynı zamanda eski bir gizli servis elemanı.

Intelligence Service'nin "soğuk savaş" yıllarında Berlin'de (hem doğuda, hem batıda) istihdam ettiği bir ajan eskisi.

Bugüne kadar yazılmış, yazılabilecek en güzel avant-gerilim (Var mı böyle bir "tür" bilmiyorum; ben uydurdum oldu!) "Soğuktan Gelen Casus", yazarın muhtemelen Berlin yıllarında şekillendirdiği bir roman, bir "insanlık" destanı...

Filmi de yapıldı yanlış hatırlamıyorsam, ama ben görmedim.

Hayır, Woolsey ve Dulles gibi "dezenformatik" işler yapan bir mensup değil; böyle olmadığını birazdan "örnekleriyle" göreceğiz.

"Gizli servisten emekli olunmaz derler" ama, Carre öncelikle bir "yazar"; onu gizli servis dehlizlerine sürükleyen "zorunlulukları" hiçbirimiz bilmiyoruz. İhtimal ki, "yurtsever" niyetlerle kalkıştığı bu işten kısa sürede sıkıldı ve köşesine çekilip kendini yazacağı romanlara vermeyi tercih etti.

İyi de yazıyor.

Kitapları, bu tür edebiyatın kabul etmediği inceliklerle (alegori ve eğretilemelerle) örülü.

Casus romanı yazmıyor da, say ki edebiyat yapıyor.

Ama "edebiyat" merakı son zamanlarda saplantılı bir tutkuya dönüştü ve eleman kendini Faulkner, Joyce, Butor, hatta (ne kötü) Proust filan sanmaya başladı.

Yani, ağaca odaklandığı için, ormanı gözden kaçırdı.

"Panama Terzisi" mesela, yazarın edebiyat yapma tutkusuna kurban gitmiş kötü bir gerilim (casusluk) romanı örneğidir; "Forsyth yazsaydı keşke" dedirten velud bir konu.

Filmi de kötüdür, hiç tavsiye etmem.

Belki de "gerilim" ve "kriminoloji" ilminin babalarını; yani Forsyth, Archer ve Ludlum gibi harcıalem kalemleri fazla tekellüm ettiğimiz için bize yadırgatıcı geliyor.

Neyse...

İşbu John Le Carre, Londra Times gazetesinde yayımlanan makalesinde, Irak'a operasyona hazırlanan "sağlam müttefik" ABD'yi eleştirmiş. Hem de, nasıl derler, "oldukça ağır" bir dille.

Haberin ayrıntısını gazetelerde okudunuz; Zülfü Livaneli de şöyle bir değinip geçti.

Carre'a göre, ABD, zaman zaman bu tür "çılgınlık nöbetleri" geçiriyor. Ama bu defaki öncekilerden daha kötü; McCarthycilikten, Domuzlar Körfezi'nden ve (uzun vadeli düşünüldüğünde) Vietnam savaşından daha beter bir çılgınlık...

Bağdat'ın gerçek ve yakın tehlike olmadığını da söylüyor Carre.

Hele, "ABD'nin hık deyicisi" konumundaki İngiltere için böyle bir şey sözkonusu bile değil...

Niçin olsun?

"Şer ekseni" laflarına da, doğal olarak, gülüyor: "Sözkonusu olan, aslında Şer Ekseni falan değil; petrol, para ve insan yaşamı... Saddam'ın talihsizliği, dünyanın ikinci en büyük petrol rezervinin üstünde oturuyor olması..."

Peki, Saddam'ın petrolü olmasaydı?

O da o zaman (örneğin) Suudi Arabistan, Pakistan, Suriye, Mısır gibi ülkelerde yöneticilerin her gün yaptığı gibi yurttaşlarına "işkence" edebilecekti...

Üstelik bunu "sağlam müttefik" ABD'nin gözetiminde yapacaktı.

Mesela?

Mesela Halepçe'de olduğu gibi.

Mesela, ismi lazım değil, bazı "dost" ve "müttefik" ülkelerde olduğu, kırk yıldır olageldiği gibi...


18 Ocak 2003
Cumartesi
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED