|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Almanya ile Fransa'nın birleşme kararı, ABD'nin savaşçı tavrına karşı çıkmaları, Çin ve Rusya gibi yine savaş karşıtı olan ülkelerle temasa geçmeleri son derece önemli gelişmeler. Hiç şüphe yok ki uluslararası rüzgarlar ABD'nin aleyhine esiyor. "ABD-İngiltere ikilisi"nin Irak planlarının önünde ciddi bir "uluslararası meşruiyet sorunu" duruyor. Bu, elbette savaşın durdurulması anlamına gelmez. Ama en azından tek cepheli, tek bakışlı, tek merkezli bir "hakimiyet oyunu"nun geçerli olmayacağını gösterir. ABD ve İngiltere cephesinin Irak'ı vurmaları durumunda, sadece bölgenin değil dünya siyasetinin de önemli ölçüde karışacağı açık. Görmek gerekir ki, Irak bu noktada bir kaldıraç işlevini üstlenmiş durumda. ABD cephesinin de, Almanya-Fransa cephesinin de amaçları Irak değil. Irak, enerji bölgesinin denetimi açısından bir araç. Irak dünya siyasetinde yeni eksenlerin ve kutupların oluşması açısından bir araç; daha doğrusu bir "hızlandırıcı". Bu "hızlandırıcı", İngiltere faktörü başta olmak üzere çok parçalı yapısından ötürü "ortak dış politika üretmekte ve ABD'nin uluslar arası manevralarına karşı tepki vermekte zorlanan AB'yi bir tür siyasi bölünmeye itti". Daha doğrusu Almanya ve Fransa'yı, kendi konum ve çıkarları açısından mahkum oldukları bu zaafiyetten daha çok beklemeden kurtulma ve ciddi bir çıkış yapma yoluna itti. Türk basını bu gelişmeleri pek önemsemese de ya da sadece Irak bağlantısı içinde anlamaya çalışsa da, olup biten, Irak ve Bush politikalarını da aşıyor ve uluslararası güç dengesinde kartların yeniden dağıtıldığı önemli "momentum"lardan birisine işaret ediyor. Cumartesi günü bu köşede çıkan yazıda bu "momentum"un üç önemli unsurunu şöyle değerlendirmiştik. 1. "Almanya-Fransa ittifakı" AB'nin teknik geleceğini etkileyecek bir iç mesele olmaktan çok, "Kıta Avrupa'sının iki önemli ülkesinin, ABD karşısında bir güç ekseni oluşturmaya ve ABD politikalarından ayrışmaya karar vermelerini" ifade etmektedir. 2. Bu çerçevede AB'nin kurulduğu ve oluştuğu şartlar değişmekte, özellikle İngiltere'nin varlığı dikkate alınırsa, "AB'nin geleceği tartışmalı ve belirsiz bir hatta doğru" ilerlemektedir. 3. Yeniden iki ya da çok kutuplu olmaya yüz tutan uluslararası arenada güçler arasındaki ayrışma silah ve gerginlikler üzerinden yapılmakta, bu durum kutuplar arası ilişkilerin alacağı niteliği açık olarak ortaya koymaktadır. Peki tüm bunlar arasında Türkiye nerede duruyor? Son gelişmelerle Türkiye'nin sürdürdüğü savaş karşıtı tutum ve kampanya ciddi bir destek bulmuş durumda. Bu sevindirici bir gelişme. Ancak buna karşılık ABD-Türkiye ilişkileri açısından karışıklık sona ermiş değil. ABD'nin Irak'ı vurma kararlılığı, Türkiye'nin direnci halinde "Türk-Amerikan krizi"ne dönüşme ihtimalini ciddi şekilde barındırıyor. Tersi durumda, yani Türkiye'nin asker konuşlandırma gibi taleplere sınırlı da olsa olumlu yanıt vermesi halinde ise bugüne kadar sürdürülen tavrın anlamsızlaşması ve "ülkenin yolunun Batı ve Doğu'da oluşan savaş karşıtı bloktan ayrı düşmesi ihtimali" var. Bu ikili ihtimalin arkasında yatan dinamik, aslında Türkiye'nin konumunun Irak krizinden bağımsız olarak sorunlu olduğu gerçeğine işaret ediyor. Malum, bugün yaşanan "Almanya-Fransa yakınlaşması" ile "bu ikilinin ABD'den uzaklaşması" süreci özellikle "Kopenhag zirvesi"nde ortaya çıkmış ve bu, Türkiye üzerinden olmuştu. ABD'nin "NATO sınırları ve AB sınırları aynı olmalıdır ve Türkiye mutlaka AB'de yer almalıdır" politikasına çekilen rest, aslında Türkiye'ye değil ABD'ye yönelikti. Nitekim 10 Aralık 2002'de şöyle demiştik: "11 Eylül sonrasında, İngiltere bir yana konulacak olursa, AB ile ABD arasındaki mesafe her geçen gün açılıyor ve bu mesafe Almanya ve Fransa'nın başını çektiği bir rekabet ilişkisine dönüşüyor. AB'nin önde gelen ülkeleri Irak meselesinden Türkiye sorununa birçok konuda ABD'nin hegemonyacı tavrına karşı çıkıyor, farklı tavır alıyor, bunu nedenleriyle açıkça ilan ediyor. Türkiye işte bu itişmenin tam ortasında yer alıyor. AB üyesi olacak bir Türkiye'nin bu birlik içinde ABD'nin etkinliğini arttırması ihtimali, üyeliğine yönelik, henüz kaygıların bir bölümünü oluşturuyor..." Bugün ise Türkiye, arasında mesafe bulunan Almanya ve Fransa hattına yakın; Kıbrıs'tan AB'ye tek destekçisi olan ABD'nin pozisyonuna ise uzak. Bu koşullar, asıl olarak Türkiye'nin savaş konusunda son derece doğru olan tavrı ABD'nin destek gerekçelerini ortadan kaldırabilecek nitelikte. Buna karşılık AB üyeliği meselesi yüzünden Almanya ve Fransa ile yakınlaşması da oldukça zor, zira bu ülkelerin Türkiye'nin üyeliğine yönelik itirazları sadece ABD ilişkisinden kaynaklanmıyor. Türkiye ilginç ve karışık bir köşe başında bulunuyor ve zor bir dönem başlıyor...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |