|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye ile ilgilenen yabancıların da işi zor. "Türkiye" denildiğinde hangi Türkiye'yi anlayacaklar? 3 Kasım seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı Türkiye tablosu o güne kadar bildikleri tablodan çok farklı oldu; ancak, ben, 'zorluk' derken bunu kast etmiyorum. Yabancılar için esas zorluk, "Türkiye adına kim konuşmaya yetkili?" sorusuna cevap bulmakta yatıyor. Başbakan Abdullah Gül, dün, Strazburg'ta, Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi önünde bir konuşma yaptı. Kendisinin de uzun yıllar görev aldığı Asamble'nin üyeleri, içlerinden birinin başbakan seçilmesinden duydukları sevinci açıkça dile getirdiler. Adet, yabancı devlet adamlarına hafta sonuna doğru oturumlarında konuşma fırsatı tanımak iken, Abdullah Gül, bir istisna olarak, haftanın ilk oturumuna dâvet edildi. Üyeler, eski bir arkadaşlarının şahsında, Türkiye ile ilgili düşüncelerini, bazen doğrudan bazen de soru biçiminde, ifade etme fırsatı buldular. Sorun da o noktada çıktı. Başbakan Gül seçimle gelmiş siyasî otoriteyi temsil ediyor; bu sebeple söyledikleri ülke adına taahhüt yerine de geçiyor. Sözgelimi, Kıbrıs konusunda Başbakan Gül hükümetinin çözümden yana olduğunu ve Annan Planı'nın çözüm yolunda bir zemin teşkil ettiğini söyledi. Herbiri ülkelerinde 'milletvekili' sıfatı taşıyan Asamble üyeleri, bu sözleri, hafif tebessümle ve kafalarını sallayarak karşıladılar. Dünyanın katettiği ilerlemeler, herkesin olan-bitenden hemen haberdar olmasına imkân sağlıyor; bu sebeple, Parlamenterler Asamblesi üyeleri, o sabah Kıbrıs'tan gelen açıklamalardan da elbette haberdardılar. Ajanslara şu biçimde düşen açıklamadan: "Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile görüşerek destek mesajı verdi. Org. Yalman, BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın hazırladığı çözüm planının, adada 1963 çatışma ortamına yeniden dönülmesi tehlikesini ortaya çıkardığını belirterek, kabul edilmesinin mümkün olmadığını söyledi." Görüldüğü gibi, Başbakan Abdullah Gül'ün Avrupalılar önünde söyledikleriyle Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman'ın Kıbrıs'ta yaptığı açıklama birbirine taban tabana zıt. Org. Yalman, bugüne kadar asker-sivil hiçbir yetkilinin ağzından işitmediğimiz bir keskinlikle Annan Planı'na karşı çıkıyor... Konuşmasına bakıldığında, Org. Yalman'ın, Kıbrıs'ı hâlâ 'stratejik' önemde gördüğü anlaşılıyor; planın kabulüyle ortaya çıkacak yeni durumu da 'çatışmalara müsait' bir durum olarak değerlendiriyor... Org. Yalman'ın bakışı tamamen 'askerî' mülâhazalardan kaynaklanıyor... Avrupa ülkelerinde, hükümetler, herhangi bir konuda politika belirlerken, birçok kaynaktan beslenirler; askerî mülâhazalar bunlardan yalnızca biridir. Kıbrıs gibi bir 'sorun' ile karşı karşıya bulunan bir ülke, adanın stratejik boyutunu değerlendirme dışı bırakmaz; ancak, dikkate alması gereken tek boyut askerî değildir. Türkiye, Avrupa Birliği (AB) üyesi olmaya hazırlanan, müzakere süreci için 2004 sonu tarih olarak belirlenmiş bir ülke. Üyeliği kesinleştiğinde, Yunanistan ve Kıbrıs ile ortak bir birliğin üyesi olacak. Birleşmiş Milletler (BM) genel sekreterinin Kıbrıs konusunda plan hazırlama ihtiyacı duyması da, Kopenhag Zirvesi'nden çıkan Türkiye ile ilgili kararda Kıbrıs'a atıfta bulunulması da aynı sebeple... Annan Planı'na karşı çıkmak, Türkiye'nin AB üyeliğini 'tehlikeli' bulmak anlamını taşıyor. Org. Yalman'ın 1963 'kanlı' olaylarını hatırlatması kaygısının Kıbrıs'la sınırlı olmadığına işaret ediyor... Kıbrıs adasının 'stratejik' öneminden söz eden, Türkler ile Rumların birbirlerinin boğazına sarılabileceklerini düşünen biri, AB üyeleri birlik sınırları içerisindeki bütün ülkelerde eşit haklara sahip olduklarına göre, Yunanistan ile Kıbrıs'ın da üye olduğu AB içinde yer almaya da karşı çıkıyor demektir... Acaba Türkiye ile ilgilenen dünya kamuoyu, Kıbrıs konusunda, kimin sözünü geçerli saymalı? "Biz çözümden yanayız" deyip Annan Planı'nı üzerinde müzakere yapılabilecek bir metin sayan Başbakan Gül'ün mü, "Annan Planı kabul edilemez" diyen Org. Yalman'ın mı? Avrupalılar nâzik insanlar; karşılarına gelen Türkiye başbakanına birkaç soru yöneltmekle yetinip fazla üzerine gitmediler... Ancak, bizi birebir ilgilendirdiği için üzerinde ciddi biçimde durmayı hak edecek denli önemli bir konu bu. BM denetçilerinin Irak'la ilgili kararından bile önemli.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |