|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Koskoca adamın sesi çatallanıyor, gözleri yaşarıyor. Kimse yadırgamıyor onu. Herkes saygılı bir sessizlik içinde dinliyor anlattıklarını. Babasının son günlerini anlatıyor adam; hastalığını, ölümünü. Ölümünün böyle kolay ve güzel oluşuna dikkat çekiyor biri, imrendiğini sezdiren bir edâ ile. Genel kabul görmüşe benzeyen bu görüşü oğul da benimsiyor. Yaşlı babanın en çok, kimseye –oğluna, gelinine, torunlarına bile– yük olmak istemeyişi, içleri titretiyor, gözleri yaşartıyor olmalı. Derin saygı, derin duyarlık, derin incelik... Kimseye, bu kimse oğul bile olsa, altından kalkılmaz bir minnet, ödenmesi güç bir borçluluk doğuracak yükler yüklememek arzusunun altında, dokunulmaz bir özgürlük, sarsılmaz bir bireylik de var sanki. (Bizim toplumumuzda "birey"in oluşmadığına ilişkin yargı, elbette "birey"e ve "bireylik"e yüklenen anlamla birlikte, tartışılsa iyi olur, sanırım. Ölüm ve ötesi, hep "birey" istiyor çünkü.) Oğulun bir görev bildiği, bir sorumluluk saydığı, bir borç olarak gördüğü olağan davranışlarını bile, babanın bir çeşit "zahmet", bir tür "yük" sayması ya da öyle görülebileceğini düşünmesi, oğulu yaralıyor. Bu yarayı açan, aslında biraz da ilişkilerin bir alış-verişe, bir maddî temele indirgeniyor gibi olması mıdır? Bunu söylemiyor belki, belki kendi de yeterince bilincinde değil bu maddîleşme çirkinliğinin ama mâdemki mantık, o düzleme kaymış durumda, orada işleyen mantığın, belleğinden çıkaracağı şeyler var. Hatırlıyor: "Hani baba, ben köyde hastalanmıştım da, sen beni şehre, doktora getirmiştin. Tam seksen lira tutmuştu ilâç parası. Yaptıklarımız ve yapacaklarımız, senin o fedakârlığının yanında nedir ki?" İyilik ve sevgi hatırlanır; iyilik ve sevgi, pis sanılan şeyleri temiz, çirkin sanılan şeyleri güzel kılar. İyilik ve sevgi, gözleri yaşartır. Yine de özgür birey, başkalarını –oğul da olsa o başkaları– rahatsız etmekten kaçınabildiğince kaçınmak istiyor. Diyor ki bir gün: "Zahmet etmeyin, şu yakındaki mezarlığa gömüverin beni." Fakat oğul, birçok yakınlarının gömülü olduğu, uzaktaki büyük mezarlığa gömülmek isteyip istemediğini, uygun bir vakitte, uygun bir dille soruyor ve aslında babasının da orada yatmayı istediğini anlıyor. Öteki istek, kolaylaştırma isteği, içini acıtıyor. Bir gece geliyor güzel ölüm, güzel ölü upuzun oluyor, neredeyse tabuta sığmayacak. Kamburlaşmış dedesini hiç böyle uzun görmemiş olan torun, şaşırıyor. Güzel ölü, elbette o büyük mezarlığa gömülüyor; saygıyla, rahmetle, özlemle anılıyor.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |