T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
IMF kırbacı ile cephe açmak

Muhtemel Irak operasyonu için Türkiye'nin tutumuna ilişkin olarak, baştan beri en çok merak edilen konu Ankara'nın neredeyse bir angajmanan gibi algılanan savaş karşıtı tutumunu nereye kadar sürdürebileceğiydi. Bu merak şimdilerde iyiden iyiye depreşmeye başlıyor. Çünkü, bütün "süre azaldı, vakit yok" demeç ve uyarıları aynı zamanda Türkiye'yi de yakından ilgilendiren bir kararın tetikleyicisinden başka bir anlam taşımıyor...

Hükümet, ABD'nin savaş için ileri sürdüğü gerekçelere ikna olup olmadığını resmen açıklamamakla beraber attığı her adımla zımmen bir mesaj verdi. Bundan anlaşılan da Türkiye'nin Irak'a bir müdahaleyi gerekli ve haklı görmediğidir. İstanbul'da toplanan 6'lı zirve de "etkisiz" sonuç bildirisine rağmen, Türkiye'nin Irak'a müdahaleye karşıtlığının tescili açısından değer taşımaktaydı. Ayrıca, hem hükümetin, hem Ak Parti'nin hem de Erdoğan-Gül ikilisinin bütün mesajları Türkiye'nin Irak'a müdahaleye karşı olduğu noktasında birleşiyordu. Türkiye'nin özeti budur; yani Ankara savaşa karşıdır.

2. Dünya savaşından beri

İşte bu angajman şimdi, vakti ve sabrı azalan Amerika karşısında hükümeti belki de 2. Dünya savaşı'ndan bugüne en büyük tercih ile karşı karşıya bırakıyor. Ankara, iki seçeneği de ağır bedeller ya da fırsatlar vaadeden tarihi bir diplomatik dilemma ile karşı karşıya bulunuyor. Bir yanda inanmadığı ve inanmadığını çeşitli yollarla ifade ettiği bir savaş, diğer yanda da ABD gibi vazgeçilmez bir müttefikin yarı tehdit-yarı rica istek ve baskıları... Üstelik o müttefik, Türkiye'den olduğu gibi asker, liman, üs gibi savaşa açık taraf haline getirici destekler değil; sıradan diplomatik ittifak talep ettiği dost ülkeler tarafından bile geri çevrilmiş bulunuyor. ABD yönetimi bu destek turunda o kadar dramatik bir duruma düştü ki, çıtayı harekat için kendisine destek veren 10 ülke bulunduğunu ilan edecek seviyeye kadar indiriyor. Bu 10 ülke arasında Türkiye de var mı bilinmiyor ama, Ankara'nın Washington'un isteklerine "evet" dediğine dair haberler dünya medyasında hemen hergün yazılıp, söyleniyor.

Bugün 20 bin asker...

Son olarak, Time Dergisi de ABD'nin isteklerini yüzde 90'ının Türkiye tarafından kabul edildiğini ve bunların arasında 20 bin askerin Türk topraklarını, yani güney sınırını kullanmasının da bulunduğunu yazıyor.

20 bin asker değil, 20 asker bile Türkiye topraklarını kullanarak Kuzey Irak'a geçecek olsa, bu sadece Türkiye'nin Irak'a karşı savaşa girdiğini değil, harekat ilerledikçe aynı yolla bölgeye daha onbinlerce asker gidebileceğini de gösteriyor. Dahası bu ilk adım, yine savaşın seyrine göre; bir kuzey cephesi olduğuna göre bunun bir de cephe gerisi olacağı varsayılırsa Türkiye-Irak sınırının ABD askerlerinin kullanımına tamamen açılacağı sonucunu düşünmemizi mümkün kılıyor.

Öte yandan, savaşın bir kara herakatını kaçınılmaz kılması kadar süresi de çok önemlidir. Projeksiyonlar, ABD askeriinin bölgede 5 yıla yakın bir süre kalabileceğini ortaya koyuyor. ABD Dışişleri Bakanı Powell bu durumu "Irak'ta ne kadar gerekirse o kadar kalacağız" sözleriyle izah ediyor. Bu izah, ABD'nin bölgede istediği sonucu alana ve bunu tahkim edene kadar kalacağını ilan ediyor. Dolayısıyla, hükümetin bugün tek tek kabul edeceği kalemlerin bir de uygulama ömrü olacaktır ve süre uzadıkça da hem asker hem de malzeme miktarının artacağı muhakkaktır...

Kırbaç, havuç ve sopa

ABD, istekleri için bir pazarlık açıyor ama Türkiye ile yapılan pazarlığın uluslararası hukuk ya da BM kararları ekseninde yürümediği her olayda anlaşılıyor. Amerika'nın, silah denetçilerinin raporu için bir süredir hazırladığı "Irak'ta silah yoksa, iyi saklandığı içindir..." tezinden hareketle, "gerekirse tek başımıza vururuz politikası" bu yüzden Washington kadar Ankara'nın da gündeminde bulunuyor. Çünkü, ABD yönetimi Türkiye'nin de kendisi gibi düşünüp hukuk ve BM kararına aldırmamasını istiyor.

Bunu mümkün kılmak için de özellikle ekonomik krizin başlangıcından itibaren Türkiye ile ilişkilerinde bir kırbaç gibi kullandığı IMF'yi yeniden aktif olarak devreye sokuyor. IMF programını sürdürmek şartına uygun olarak 4-5 milyar Dolar yeni kaynak vaadinde bulunuyor. Bu vaat tersinden okunursa, savaş politikasında beklenen destek elde edilemezse, yine IMF eliyle Türk ekonomisinin destabilize edilebileceği tehditi de açıkça görülüyor.

Son "kader haftası"na girilirken hükümetin önündeki havuç ile ensesindeki sopanın resmi böyle. Türkiye'nin sınıra dayanan savaştan sıyrılıp sıyrılamayacağı, havuçlu-sopalı resmin ikinci karesini orkaya çıkaracak!


28 Ocak 2003
Salı
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED