|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Acaba MİT'te nasıl bir dosyam var ve bir kamu görevine tayin edilmem gerekse, Cumhurbaşkanı'nın önüne nasıl bilgiler gelir? İmam Hatip Okulu'nun kaçıncı sınıfıydı bilmiyorum, bir Ramazan sabahı, berber dükkanında otururken, dükkanın sahibi, Risale-i Nur'un Büyük Sözler isimli kitabından birkaç sayfa okumamı istemişti. Ben okurken içeriye giren bir sivil polisin marifetiyle Emniyet'e götürülmüş, zabıt tutulmuş ve hakkımda dava açılmıştı. O davadan berat etmiştim. Acaba bu iş dosyamda yer almakta mıdır? Sonra Mücadele Birliği günlerim var. Yeniden Milli Mücadele dergisindeki çalışmalarım. Bu dönemle ilgili herhangi bir dava açılmadı, herhangi bir mahkumiyet olmadı. Ama acaba MİT'teki dosyamda bu günler nasıl yer alıyordur? Sonra Zaman'daki Çarşamba yazılarım? Bunlarla ilgili bazı davalarım oldu ama herhangi bir mahkumiyet almadım. Acaba MİT'te bu döneme dair notlar nelerdir? "Mücadelecilik"ten sonra "Fethullahçı" mı olmuşumdur? Ya şimdilere ait notlar? Bugüne kadar, eski Cumhuriyet başsavcısı Vural Savaş'a ve Marmara İlahiyat Dekanı Zekeriya Beyaz'a hakaret dışında herhangi bir mahkumiyetim yok. Ama MİT'teki dosyamın bu kadar vukuatsız olduğundan emin değilim. En azından İHL'li, hakkında Risale-i Nur okumaktan dava açılmış vs... diye notlar olmalıdır. Çünkü Türkiye, fişlenmelerin yoğun olduğu bir ülke. Dönem dönem kimler girmemiştir ki devletin istihbarat dosyalarına... Kimi zaman türkçüler, kimi zaman komünistler, kimi zaman müslümanlar... Başbakanlık MİT'e yazı yazmış, güvenlik soruşturması istenen kişiler hakkında; 1. Sadece kişisel bilgiler verin. (Çünkü hukukun temel ilkesi olarak suç kişiseldir.) 2. Yargıda kesinleşmiş bilgileri verin. (Çünkü gene hukukun temel ilkesi olarak, insanlar, suçları yargıda kesinleşinceye kadar suçsuzdurlar.) Neden bu istek? Çünkü MİT'te, zaman zaman kamu görevlileri ile ilgili olarak tutulan dosyalarda, sadece söz konusu kamu görevlisinin değil, aile yakınlarının, eşinin, babasının, annesinin, hısım akrabasının ve çocuklarının da kişisel durumları ile ilgili, diyelim başörtülü olup olmadığı, devletin sakıncalı gördüğü akımlarla ilgisinin bulunup bulunmadığıda not ediliyor ve bunlar, o kişi hakkında verilecek değer yargılarında etkili oluyor. Ayrıca, gene kişiler hakkında farklı kanallardan gelen "jurnal"ler, gerçeklik değerine bakılmaksızın not ediliyor ve dosyasına giriyor. Bunlar da, söz konusu kişinin devletle ilgisinde (tayininde, terfisinde, gözaltında tutulmasında, hatta görevden ihracında) etkili oluyor. YAŞ kararlarıyla ilgili tartışma da, doğrudan bununla ilgili. İnsanların yargılanma hakkı var, yargılanmadan cezalanmama hakkı var hukuk devletinde. YAŞ kararları ise, asker kişiler hakkındaki iddiaların, komuta kademeleri içinde değerlendirilmesi ve sonuca ulaştırılması anlamına geliyor. Sonuç, 20 yıl şerefle emek verdiğiniz bir hizmetten ihraç oluyor. Yargısız ihraç. Bunlar ortadan kalkmalı bir hukuk devletinde. Ve MİT'te, jurnallerle oluşturulmuş dosyalar bir insanın devletle ilişkisinde biçici rol üstlenmemeli. Çocukluğunuzda İzmir'de bir Kur'an Kursu'nda okumuşsunuz. Dosyanıza her nasılsa "Fethullahçı" diye not düşülmüş. Üniversitede profesörlüğe kadar çıkmışsınız. Saygınsınız. Sahanızda çok başarılısınız. Birkaç dil biliyorsunuz. Ama çocukluktaki o bir not, 40 yıl sonra sizin önünüzü kesiyor. Nasıl bir şey bu? Nasıl bir devlet anlayışı? İnsanın ensesinden yakalayan ve hep güden... Sadece jurnaller de değli. Geçen g ün, 1978'lilerle ilgili bir mülakat okudum. 100 bin insan 1980 tırpanından geçmiş ve dosyalanmış. "Kamu hakları" denen ve içine akla hayale gelmeyecek şeylerin girdiği, bir dünya insan hakkından yoksun hale getirilmiş. Şimdi dosyalara, "28 Şubat döneminde BÇG raporuna girdi" gibi notlar da düşülüyordur belki de... Yani aslı yok jurnalden dosya oluşturuluyor, ve o dosya da, bir sonraki kademede kişiliğiniz için eksi nota dönüşüyor. Geçenlerde "Fişlenmeler" üzerine yazdığım yazı büyük alaka uyandırdı. Meğern insanlar ne kadar yaralı imiş. Kimi insanlar, en çok oto-veto üzerinde durdular. Yani iktidarın, "Yukardan döner" diye daha baştan kendi kendine veto ettiği, 28 şubat döneminin fişleyerek sakıncalı hale getirdiği insanlar üzerinde... Belki de MİT'teki dosyalara baksanız, Türkiye'de "sakıncasız" insan bulmak mümkün olmayacak. 2. Abdulhamid döneminin arşivleri açıldığında İttihatçılar birbirlerini nasıl jurnallediklerini görüp paniğe kapılmışlar. Aynı dramatik durum, Sovyet istihbarat arşivleri açıldığında da ortaya çıktı. Hiç şüphe etmemek gerekir ki Cumhuriyet dönemi istihbarat arşivleri de çok farklı değildir. Allah bilir kimler kimleri jurnallemiştir? Hükümet üyelerinin bir çoğunun MİT'teki dosyasının benimkinden farklı olduğunu sanmıyorum. Millet seçince başbakan, bakan, milletvekili, Meclis Başkanı olabiliyorsunuz, oysa devlet istihbarat arşivlerine kalsanız, bu makamların yanına yaklaştırılmayacaksınız? Devlet kurumlarıyla millet arasındaki bu açı farkı nereden doğuyor? Türkiye bu soru üzerinde düşünmelidir. Ve Türkiye asıl, bir sosyal barış süreci başlatmalıdır. İnsanlara ilke olarak güven duyulan, ilke olarak "devlete kastı var" gözlüğü ile bakılmayan bir süreç! Yok eğer, istihbarat dosyalarına gelen jurnallerin mimlediği kadar insanın devlete kastı varsa, bu devlet çoktan yanmış demektir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |