T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Halkın duygularını çiğnemek

Amerika, tüm dünya halklarının duygularının üzerine basa basa ilerliyor. Hiç şüphesiz insanlar, Saddam türü politikayı da onaylamıyor ama, Irak'ta iktidarda Saddam bulunmasına rağmen, Amerika'nın Irak'a yönelik tecavüz hazırlığını da onaylamıyor. Demek ki insanlar, Amerika'ya Saddam'dan daha çok öfke duyuyor. Acaba neden?

Neden? Çünkü, Saddam'ın şu andaki gücüyle eski ifadeyle "tehdidini ikaya - yani tehdidini yerine getirmeye" gücünün yetmediğini - yetmeyeceğini biliyor. Saddam Kuveyt'e girdi ve gerisin geri dönmek zorunda kaldı. Üstelik ülkesi 13 yıldır ambargo altında dayak yiyor. Oysa, hukuk tanımaz bir Amerika, BM'yi bile, dünyanın öteki büyük güçlerini bile pusturan, türkiye'nin kolunu nasıl büktüğünü gözlerimizle gördüğümüz bir Amerika, şu anda elinde bulundurduğu savaş gücü ile nasıl bir tehdit oluşturur bir düşünün. İki gün içinde 3 bin füze kusacak bir savaş makinası... Amerika'nın şu an yürüttüğü psikolojik savaş süreci içinde marifetmiş gibi gösterdiği vahşi yüzü bu. Bunu görüyor insanlar. Ve Saddam'dan çok Amerika'dan korkuyorlar. Üstelik sadece Irak halkı değil, tüm dünya insanlığı, çok çok büyük çoğunluğuyla korkuyor ve tepki gösteriyor.

Ama Amerika'nın aldırdığı yok.

Dedik ya, tüm dünya halklarının duygularının üstüne basa basa ilerliyor. "Ben yaparım ve bunu kimse engelleyemez" inancında olan bir güçten daha tehlikeli ne olabilir? İnsanlar bu tehndidi algılıyor ve sesinin bütün gücüyle "Savaşa hayır" diye haykırıyor.

Türkiye de bu çığlığı paylaşıyor.

Türkiye'deki tepkiyi de doğru okumak gerekiyor.

Sanıldığı gibi Türkiye'de de AKP tabanıyla sınırlı değil tepki. Amerika'nın savaşını Amerikanofil küçük bir çevre dışında hiç kimsenin onayladığını söylemek mümkün değil. Türkiye'nin savaşla ilgisi de, sadece yarınki Irak veya bölge yapılanmasında muhtemel Amerikan hesaplarından korunmak için "anlaşılabilir" bulunuyor. O bile, sadece stratejik planda düşünenler için "anlaşılabilir" bulunurken, halkın his dünyasında asla kabul görmüyor. Halka kalsa, ne pahasına olursa olsun, Amerika'nın hiçbir talebine olumlu cevap verilmemesinden yana.

Ben gene de Ak Parti tabanının, özel bir duyarlılık sergilediğinin bilinmesi gerektiğini düşünüyorum.

Dün sabah Artvin'den bir grup bayan arıyor. "363'lük sonuç" için nasıl çırpındıklarını, sabahlara kadar nasıl gayret sarfettiklerini anlatıyorlar ve "Amerikan savaşını onaylayan bir hükümet istemediklerini" en vurgulu tonda ifade ediyorlar. Onlar, bugüne kadar yaşadıkları her mahrumiyeti katlanılabilir buluyor, ama dişleri tırnakları ile inşa ettikleri bir siyasi sonucun, gidip Amerika'nın savaş tutkusuna monte olmasını kabul edemiyorlar. Onların seslerini en yalın haliyle takdim ediyorum. Evet aynen, "5 yıl sonrasını düşünsün hükümet" diyorlar. Bu, kırılganlığın hangi boyutta olduğunun ve tepkinin nerelere kadar uzanacağının işareti... Ak Parti Meclis kadrosu, Bayram'da, gittiği her ortamda büyük bir sorgulama ile karşı karşıya olacağını bilmeli. Bu parti, bir bayan kurucu üyesi "canlı kalkan" olmaya karar veren bir parti. Bu da bir hassasiyet göstergesi. Özellikle bayanlar büyük öfke duyuyor Amerikan saldırganlığına ve bu saldırganlığa asla prim verilmemesini istiyorlar. Ne de olsa ölen her Irak'lı çocuk, en çok onların yüreğini kanatıyor.

Amerika'nın, sıcak savaşta nasıl sonuç alacağı henüz meçhul. Ama, insan yüreği karşısında kaybettiği görüşü gerçek bir haklılık taşıyor. Yüreklerdeki isyan birikimini kaç günde kaç bomba atarak söndüreceğini göreceğiz. Bakalım oraya da, atomun gücü yetecek mi? Hiroşima'nın, Nagazaki'nin, Vietnam'ın günah tortusunu henüz silmemişken... ve Filistin konusundaki duyarsızlığı bir dosya halinde durup dururken...

Yanlış format:

Bu arada, bir milli davanın, yanlış formatlanmış bir gösteriyle nasıl zaaf içine sürükleneceğinin örneği üzerinde durmak istiyorum. Çağlayan'daki "Denktaş'la Omuz Omuza" isimli mitinginden söz ediyorum. 850 kuruluşun organize ettiği ama sadece 2 bin kişinin katıldığı mitingten... Demek her kuruluştan üçer kişi bile katılmamış. Ne oldu şimdi? Denktaş güçlenmiş mi oldu?

Hayır, Denktaş güçlenmedi bu mitingle... Aksine olay, Denktaş'a yönelik toplumsal desteğin zayıf olduğunu gösterdi.

Acaba gerçekte de Denktaş'ın çizgisine yönelik toplum duyarlılığı, bu mitinge katılanlar kadar sınırlı mı? Ben zannetmiyorum. Ve asıl sebebin bu gösterideki "format yanlışlığı" olduğunu düşünüyorum.

Nedir yanlışlık?

Yanlışlık bu çizginin Alemdaroğlu çizgisi ile bütünleşmesidir. Yani olayın bir "kemalist tepki" haline dönüştürülmesidir. Bu çizgi, Gürüz - Alemdaroğlu başkaldırısı ile yükselme arayışında. Başka kimi oluşumlarla da, tema geliştirerek, bir tür 28 Şubat birikimi oluşturmaya çalışılıyor. Bu çizginin ise, toplumsal bir karşılığı yok, ya da çok sınırlı. İşte 850 kuruluştan oluşan 2 bin kişilik miting kadar. Üstelik oraya yanlışlıkla katıldığı izlenimi veren Muhsin Bey gibi, Saadet temsilcileri gibi insanların takviyesi ile... Ne işi var Alemdaroğlu'nun yanında Muhsin Bey'in? Muhsin bey, Kıbrıs'a bile Alemdaroğlu gibi mi bakar? Ya da herkes "Kıbrıs" deyince gerçekten "Kıbrıs" dediği mi anlaşılmalıdır?

Çağlayan'daki miting, Kıbrıs'ta Denktaş çizgisinin neden yalnız kaldığının da göstergesi gibi okunmalı, diye düşünüyorum. "Milli davalar"a karşı halkta gerçekten bir duyarlılık isteniyorsa halkın nabzının bütün alanlarda nasıl attığının görülmesi ve oralarda da müştereklikler sağlamaya itina edilmesi gerekiyor.


4 Şubat 2003
Salı
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED