AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Yargının bağımsız olduğunu nasıl anlarız?

Şu, Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya'nın da adının karıştığı, yahut karıştırıldığı Çakıcı skandalı... Gazetelerin yazdığına göre (Yargıtay Başkanı'nı gözden çıkarmış gazetelerden sözediyorum), ünlü bir müteahhit Çakıcı'ya ceza verilmemesi ya da en azından "cezanın geciktirilmesi" konusunda Özkaya'ya ricada bulunmuş.

Özkaya, "Ricacı müteahhiti gönderdim" diyor.

Doğrusunu yapmış.

Fakat, işin bir de gizli servis boyutu var. Yine iddiaya göre, gizli serviste etkin konumda bulunan bir "görevli" de aynı amaçla Özkaya'yı ziyaret etmiş. Özkaya'ya, Çakıcı'nın elinde devleti zora sokacak birtakım bilgiler bulunduğunu, yargılamanın hemen sonuçlanması durumunda Çakıcı'nın bu bilgileri Fransa'ya okutacağını, bunun da millî çıkarlarımız açısından hoş bir durum yaratmayacağını bildirmiş. Şu sıra Çakıcı'ya ulaşmaya çalışıyorlarmış; hiç değilse (Çakıcı'ya ulaşıncaya kadar) Yargıtay'daki dava sürüncemede bırakılsınmış. (Hem "vatansever" diye bağrımıza basıyoruz, hem de elindeki bilgileri satmasından korkuyoruz! Tuhaf!)

Özkaya, "MİT'çi diye ses çıkarmadım" diyor, ama teklife duyarsız olmadığını şu sözleriyle dile getiriyor: "Kendisine, 'Madem öyle, şimdiye kadar niye ulaşamadınız?' diye sordum..."

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok olaya el koyduğu için, aklımdan geçenleri yazmıyorum. Şu kadarını söyleyeyim; Özkaya'yı zor durumda bırakan skandal, muhtemelen yasa dışı yollardan elde edilmiş "telefon kayıtlarıyla" ortaya çıkarılmıştı. Fakat telefon kayıtları soruşturmada dikkate alınmıyor. Bu konuda Yargıtay'ın içtihadı var. Neşter davasının "idari soruşturma"yla geçiştirilmesini sağlayan da yine bu içtihad... Demek ki Başsavcı'nın olaya el koyması durumu değiştirmiyor; Yargıtay'ın, bence yerinde olarak aldığı karar onu da bağlıyor çünkü.

O zaman geriye bir tek şey kalıyor:

İstifa!

Atfedilen suçları işlediğine inanmıyorum ama, Özkaya'nın, hiç değilse "soruşturmanın selameti" açısından istifayı denemesi, "yerinde" ve "örnek" bir davranış olur diye düşünüyorum.

Gelgelelim, gazetelerimiz ve yazarlarımız (Taha Kıvanç hariç), en önemli ayrıntıyı yine ıskaladı. Özkaya'nın, gizli servis elemanına verdiği cevaptan söz ediyorum...

Hatırlayalım: Gizli servis elemanı, "Efendim bu adamda (Alaattin Çakıcı) çok mühim bilgiler var. Biz bu adama ulaşmak üzereyiz, ama bir davası var, erken bitmesi halinde yurtdışına kaçabilir" talebiyle Özkaya'ya gitmişti. Özkaya da şu cevabı vermişti:

"Madem öyle, şimdiye kadar niye ulaşamadınız?"

Devletten, devletin ünitelerinden bağımsız olması gereken bir yargıç bu cevabı mı vermeliydi?

Hepimiz biliyoruz ki, Türkiye Cumhuriyeti'nde mahkemeler bağımsızdır ve yargıçlar "türk halkı adına" karar verir; yani onları kayıtlayan bir güç, bir otorite, bir "gizli ünite" bulunmamaktadır.

Taha Kıvanç, davacı konumundaki "ismi lazım olmayan bir yerle irtibatlı" bir kişinin, duruşmadan önce hakimi makamında ziyaret edip kendisini nasıl mahkum ettirdiğini yazıyordu.

Bazı savcı ve hakimlerimizin, ismi lazım olmayan yerle irtibatlı kişilere karşı "kırılgan" olduklarını malum süreçten biliyoruz. Brifingleri hatırlayalım... Naçizane, bu satırların yazarı da, "ismi lazım olmayan yerle irtibatlı" kişilerin gadrine uğramış, üç yıl köşesinden ayrı kalmıştı.

Demek ki realite farklı...

Yüksek yargı mensupları, "Türkiye'de yargının bağımsız olmadığı" fikrini seslendirmeyi çok seviyor ve her fırsatta özlük hakları itibariyle bağlı bulundukları bakanlıktan şikayet ediyor.

Fakat yargının devletten, devleti oluşturan kurumlardan, hele ismi lazım olmayan "üniteler"den bağımsız olması gerektiğini savunan pek yok.

Oysa, bağımsızlık, tam da bu noktada gerekiyor.


17 Ağustos 2004
Salı
 
AHMET KEKEÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED