AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Skandalın derin yüzü

Aşırı merkeziyetçi her düzen gibi Türkiye de bir yönüyle "polis ve istihbarat devleti" görüntüsünden kurtulamıyor.

Bu görüntünün temelinde, masumiyetten ve sıradan bir yöntemden oldukça uzak bir gelenek, güvenlik ve istihbarat güçlerinin "suçluları kullanma geleneği" bulunur.

Suçlularla istihbarat yapmaktan, onları gayrımeşru faaliyetlerde tetikçi olarak kullanmaya ve taşeron kılmaya kadar giden, kaçınılmaz olarak "suçlu ile polis arasındaki ilişkiyi iç içe sokan", türlü kaçak ve çeteleşmelerin de temelinde yatan, mafyayı üreten tehlikeli bir gelenektir bu.

Bu gelenek resmi sıfattan doğan rant ile resmi ideolojinin, hukukdışı faaliyetler ile milliyetçi söylemin el ele verdiği, birbirini doğruladığı bir yapıya işaret etmekle kalmaz, kapalı bir toplum modelinin en önemli aracı olarak karşımıza çıkar.

Her gayrımeşru ilişki, her karanlık adımın maskesi düştüğünde, her rant şebekesi ortalığa serildiğinde, faillerin kurumların ardına gizlenerek, milli fayda, milli çıkar kisvesiyle karşımıza çıkması, suçlu tetikçiler ve zorbaların kahraman ilan edilmesi bu yolla olur.

Son Çakıcı skandalında da tarafların kurumlarımız yıpratılmaya çalışılıyor sözleriyle eleştirileri yanıtlamaya çalışmaları bu durumun tipik örneklerinden...

Bu gelenek ile bu geleneğin arkasındaki zihniyet ve yapılanma sanıldığı gibi birkaç adam meselesi değil, bir sistem meselesidir.

Türkiye'deki mafya tarihi ciddi olarak incelense, Türk mafyasının doğmasında, kabadayı gruplarının organize suç şebekesine dönüşmesinde asli faktörün büyük bir olasılıkla ülkedeki güvenlik anlayışı ve politikası olduğu ortaya çıkacaktır.

Nitekim 1970'li ve 1980'li yılların ilk ciddi organize suç faaliyeti silah kaçakçılığının kimi politik grupların ve tüm Avrupa'da ortaya çıkarılıp, yaptırıma uğramamış tek Gladyo örgütü Türk kontrgerillası başta olmak üzere kimi kurumların himayesinde yapıldığı, yeni mafya liderlerinin bu ilişkiler içinde palazlandığı birçok belge, tutanak ve çalışmayla ortaya konmuş durumda.

1990'larda Kürt mafyasının önde gelenlerinin resmi yollarla ve taşeronlarla imha edilmesinin ardından mafya alanının "Türkleştirildiği", kontrol altında, taşeron olarak kullanılan bir Türk mafyasına teslim edildiği de Susurluk Skandalı'nın ortaya çıkardığı en önemli hususlardan birisi değil midir?...

Susurluk cinayetleri, bir dönemin imha mantığına dayalı asayiş politikasıyla bu garip ilişkiler sayesinde mümkün olmuş, mafya ve içlerine itirafçıların da eklendiği bir tür suçlu şebekesi neredeyse yarı yarıya kamulaştırılmıştı.

Çatlak yine aynı yapının "kaçakları" yüzünden olmuş, rant çetelerinin iç kavgası, güvenlik kurumlarının egemenlik dalaşı Susurluk Skandalı'nın özünü oluşturmuştu.

Susurluk rezaletinin, davaların, mahkumiyetlerin derde deva olmadığı, çetelerin devlet içi kollarının örtülü kaldığı bizzat mahkeme kararlarında dile getirilmişti.

Nitekim aynı gelenek ve politikanın izine bundan bir süre önce de rastlamıştık. Susurluk Skandalı'nın önemli isimlerinden, emekli bir askerin içlerinden biri Çakıcı olmak üzere üç ayrı grup arasında irtibat kurmaya çalıştığı, Türk Mafya Birliği kurmaya gayret ettiği, bizzat emniyetin istihbaratçıları tarafından dile getiriliyordu. Nitekim "Süleymaniye çuval hadi-sesi"nden önce Kuzey Irak'ta bazı terör gruplarına yönelik saldırıların bu isim ve gruplarla ilişkisinin olduğu söylentisi yayılıyordu.

Özetle, geçen tüm zamana, yaşanan rezaletlere rağmen sistemin bir yönü malum geleneğiyle aynı yerde durmaya devam ediyor gibi...

Bize öyle geliyor ki, son skandal buzdağının sadece görünen yüzü...


18 Ağustos 2004
Çarşamba
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED