AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Haber + Yorum = Sağanak Yağmur

Ademoğlu, Ortaçağın o "karanlık" günlerinde tasavvuruna kilit vuran dinin ve tabuların "esaretini" kırdığından bu yana garip ve anlaşılmaz bir rasyonellik sarhoşluğu içinde yüzüyor. Aydınlanma fırtınasının zihinleri bir çamur deryası içinde bıraktığı o tantanalı tarihten bu yana insanlık objektiflik mefhumunu bayraklaştırmış gidiyor.

Nihai kertede sübjektif bir kavram olan objektiflik, sadece bilimde değil hayatın bütün demlerinde temel değerlendirme kıstası olarak algılanıyor. Dahası objektif, rasyonel insan, ekonomi gibi sosyal bilimlerin başlıca insan tiplemesi olarak tasavvur ediliyor.

Oysa laboratuarda üretilen bu insan tiplemesi, sosyoloji ve psikolojinin ortaya koyduğu insan tabiatına taban tabana zıt. Zira insanoğlunu, akıl da etkili olmakla birlikte, daha ziyade duygular yönlendiriyor. Topluluklar da, objektiflikten çok gelenek, saplantı, tabu ve kitle psikolojisinin oluşturduğu çerçevede davranış sergiliyor.

Zaten insanlar sübjektif hisleriyle hareket ediyor oldukları için, onları yönlendirecek metotlar da bu kadar revaçta. Paparazziler, trajedi haberleri, skandallar, reklamlar, halkla ilişkiler ve propaganda mühendisleri, kitleleri yönlendirmek amacını taşıdıkları için bugün hâlâ geçer akçe. Şarkıları ve ideolojileri bu kadar popüler kılan da, akılda kalan üç beş nakarat ve slogan değil mi?

Şüphesiz ki, bazı iletişim uzmanları kitle iletişim araçlarının, reklâmların ve halka ilişkilerin temel gayesinin bilgi aktarma, tanıtım ve aydınlatma olduğunda ısrar edeceklerdir. Bu masum tanımın arkasında insanların karar mekanizmalarını etkilemeye yönelik yığınlarca metot yatıyor. Karar mekanizması, gerek bir tüketicinin hangi malı alacağı hususunda işliyor olsun, gerekse bir yargıcın önündeki sanığı suçlu bulup bulmayacağı noktasında devreye girsin ve hatta hükümetin IMF ile ilişkisini nasıl sürdüreceği konusunda bilinçaltını yokluyor olsun, sonuç fazla değişmiyor. Bugünün kitle iletişim organları hemen her zaman bu tür karar süreçlerini etkilemeye yönelik çalışıyorlar.

"Haber kutsaldır!" sloganı arkasına sığınıp medyayı ilahlaştıran ve eleştirilmesine müsaade etmeyen anlayış, bu bakımdan belki de insanlık tarihinin en güçlü manipülasyon silahını savunuyor. Medya mensupları istedikleri kadar basın ahlakından ve oto-kontrolden bahsetsinler, kendileri de çok iyi biliyorlar ki, iyi tasarlanmış bir medya kampanyası, objektif ve rasyonel olduğu varsayılan karar mekanizmalarına hükmedebilecek bir potansiyele sahiptir. Hür irade medyanın taarruzu karşısında, maalesef kendinin aldatmaktan başka bir şey yapamıyor.

ABD, medyanın bu yöndeki bilinçli bilinçsiz birçok teşebbüsün örneklerini üretmekle meşhur. 11 Eylül sonrası ABD halkının nasıl akıllara ziyan bir kampanya ile korkunun pençesine atıldığını çok net bir şekilde hepimiz gördük. Ancak örnek bulmak için uzaklara gitmeye hiç gerek yok. Türk medyasının bu husustaki sabıkası ABD'ninken daha az kabarık değil. Türkiye'de kamuoyuna gölgesi düşen herkes, hesabı önce mikrofonu, kayıt cihazı ve kamerası anında ensesine yerleşen medyaya veriyor.

Son birkaç haftadır özellikle Ankara - İstanbul hattında önemli gelişmeler oldu. Hükümet - IMF ilişkileri, ödemeler dengesi, tren kazaları, Çakıcı - MİT - Yargıtay üçgeni manşetleri bu gelişmelerin görünen uçları. Bunların her biri medya tarafından haber niteliğinin ötesine taşındı. Bu sayede güneşli yaz hava durumu bir anda sağanak yağmura çevirdi.

Haber, kutsal değildir. Kirli ellerce bir tabu haline de getirilemez. Hürriyetlerden bu kadar bahsedildiği bir çağda, karar mekanizmalarına pranga vurmak demek ki böyle oluyormuş.


18 Ağustos 2004
Çarşamba
 
MELİKŞAH UTKU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED