AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Bir millet doğamıyor tabii ki...

Atina Olimpiyatları'nda bir Türk kızımız halteri kaldırıp da altın madalyayı almayı başarınca, çok satan Fransız (!) gazeteleri karamizah yapar gibi manşetler atmışlar: Bir Fransız (!) gazetesi "Türk'ün Gücü" başlığını seçerken, bir diğeri "Atatürk'ün Kızı" başlığını tercih etmiş!

Ben Fransız gazeteleri diye yazıyorum ama bu manşetler gerçekten Fransız gazetelerine ait değil. Türkiye'de yayımlanan ama bu ülkenin temel dinamiklerine, değerlerine, sorunlarına Fransız olan, Fransız kalan ve Fransız gibi bakan, vur patlasın çal oynasın manşetleriyle ve çarşaf çarşaf plaj ekleriyle yayımlanan, bu toplumu yalan ve sanal dünyalarla uyutan, oyalayan, uyuşturan ve uyuzlaştıran sözümona Türk gazetelerine ait!

Hem Fransız, hem de karamizah yüklü manşetler bunlar! Türk'ün gücü'nü beyniyle, üretim gücüyle, özgün işler ortaya koyma becerisiyle değil de, hâlâ pazusuyla yani "kaba gücü"yle ölçen bir zihniyet elbette ki, bu ülkeye, bu ülkenin sorunlarına Fransız'dır ve karamizah yapıyor demektir! Tüm dünyada pazuya bakarak verilen altın madalyaları biz alsak ne yazar, ne anlam ifade eder ki? Dalga mı geçiyorsunuz siz?

Gelmek istediğim nokta şurası: Yüz sene öncesine kadar, o çöküş asrında bile imparatorluğun dört bir tarafını demiryollarıyla döşeme iradesi gösteren ve her şeye rağmen yarım asır dört bir cephede ölüm kalım savaşı verdiğimiz o hakîkaten zor zamanlarda bile dünyanın dört-beş süper gücünden biri olma kabiliyetleri, stratejileri ve gücü geliştirebilen bir imparatorluğun mirasyedi çocukları olarak, bu ülkenin nasıl olup da yeniden toparlanabilecek imkânlar ve projeler geliştirebileceğini hâlâ bilemiyoruz. Çok yazık gerçekten!

Bir milletin tarihte sıçrama yapabilecek bir performans ortaya koyabilmesinin olmazsa olmaz temel şartları vardır: Ortak akıl, ortak duygu, ortak düşünce, ortak ruh, ortak heyecan ve ortak ideal gibi vazgeçilmez, olmazsa olmaz temel dinamiklerdir bunlar.

Ortak aklın, ortak duygunun, ortak ruhun, ortak heyecanın ve ortak idealin bugüne kadar keşfedilmiş, ispat edilmiş tek kaynağı vardır: O da, bir toplumun yüzyılların birikimi, çilesi, mücadelesi üzerine bina ettiği, geliştirdiği, zenginleştirdiği kültür, düşünce, sanat ve medeniyet tecrübesi ve birikimidir. Kültür ve medeniyet birikiminin en güçlü, en muhkem, en yaratıcı esin ve besin kaynağı ise dindir. "Medeniyet"lerin din dışı kaynakları da vardır tabii ki. Ancak esin ve besin kaynağını dinden almayan kültür ve medeniyetler, hem uzun ömürlü olmamıştır; hem de dünyada, en azından hâkim oldukları coğrafyalarda, barışın, adaletin, kardeşliğin hükümfermâ olduğu imrenilecek ve takdir edilecek tecrübeler üretememişlerdir.

Batı uygarlığı bu açıdan ilginç örneklerden biri olarak tarihteki yerini almıştır: Bir taraftan insanın ve doğanın imkânlarının keşfedilmesiyle gerçekleştirilen bilimin potansiyellerini yaratıcı şeklerde keşfetmeyi başarmıştır; ama öbür taraftan tüm insanlığa adaleti, barışı, hakkı, hukuku, dayanışmayı, kardeşliği armağan edecek bir tecrübe üretmeyi başaramamıştır. Varlık ve gerçeklik (hakîkat) tasavvurundaki sakatlık, hakkın ve hakkaniyetin değil, gücün ve haksızlıkların hâkim olduğu bir tecrübe üretmesine yol açmıştır.

Sırtını büyük kültür, düşünce, sanat ve medeniyet birikimine ve tecrübesine dayayamayan, gücünü, esin ve besin kaynağını böylesi bir birikim ve tecrübeden almayan hiçbir milletin siyasette, ekonomide, kültürde, düşüncede, sanatta büyük atılımlar ve sıçramalar gerçekleştirebilmesi mümkün değildir. Türkiye, böylesi bir kültür ve medeniyet birikimini ve tecrübesini elinin tersiyle itme aymazlığına soyunduğu için, bu ülkede karamizah her yerde kol gezebilmekte; bu millet, bir türlü yeniden doğmasını, tarih sahnesine çıkmasını sağlayabilecek güçten ve kuvvetten mahrum kalmaktadır.

Bu milletin yeniden toparlanabilmesinin yolu, ekonomik ve maddî olarak güçlenecek sıçramalar yapmasından geçmiyor. Kültür ve medeniyet birikimine ve tecrübesine sahip çıkmasından ve buradan alacağı ruh, ideal, dinamizm ve heyecanla yeni ve daha esaslı bir yolculuğa soyunabilmesinden geçiyor.

Şu an, yönünü, heyecanını, ruhunu, ortak aklını yitirmiş, nasıl bir geleceğe, hangi ruhla ve niçin koşması gerektiği unutturulmuş bir ülke ve "millet" var karşımızda! Böyle bir "yer"den hakikaten yepyeni bir millet doğmasını bekleyen aklı evveller varsa, vay bu milletin haline!


18 Ağustos 2004
Çarşamba
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED