|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bir 'hukuk devleti'nden çok, 'yargı devleti' görüntüsü veren Türkiye'de, nedense şu "masum ilişkiler fotoğrafı"ndan bir türlü kurtulamıyoruz. Bir dönem, 'Çatlı-Kocadağ-Bucak üçgeni' olarak karşımıza çıkan ilişkiler, şimdi de "Çakıcı-MİT-Yargıtay söylentisi" olarak arzı endam etmiş bulunuyor. Türkiye günlerdir Alaaddin Çakıcı'nın yurtdışına kaçışıyla bağlantılı olarak Yargıtay ile MİT arasında başlayan polemiği tartışıyor. Bilindiği gibi, Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya, müteahhit Hakkı Süha Şen'in kendisine MİT yetkilisi Kaşif Kozinoğlu'nu getirdiğini, Kozinoğlu'nun da Çakıcı'nın Yargıtay'daki dosyasının geciktirilip geciktirilemeyeceğini sorduğunu açıklamıştı. MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun ise yaptığı açıklamalarda, Kozinoğlu'nun Özkaya'nın daveti üzerine Yargıtay'a gittiğini, kendisinin bu görüşmeye onay verdiğini bildirmiş, ancak görüşmede Çakıcı konusunun ele alınmadığını söylemişti. Kısaca olayın özeti bu. Peki bir vatandaş olarak, bu karışık ilişkiler konusunda biz ne düşüneceğiz? Belli ki ortada bizim bilmediğimiz, bilemediğimiz alengirli bir durum var. Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya'nın saygın bir hukuk damı olduğunu biliyoruz. Ama yine de, bu olayda toplumsal vicdanı rahatsız eden bir durum var. Eğer tarafların gazetelere yansıyan açıklamalarını veri olarak kabul edersek, bir istihbarat yetkilisinin ve bir müteahhidin, Türkiye'nin en saygın hukuk kurumunun başındaki kişiye bir "çete" lideriyle ilgili bir konuyu götürme cesareti bulabildiğini görürüz. Elbette, bu görüşmeden hareketle Yargıtay Başkanı'nın dürüstlüğünden ve saygınlığından kuşku duyamayız. Ama sonuç itibariyle, Yargıtay Başkanı bu kişilerle görüşmüştür. Açıkçası, bu olayla birlikte yargının üzerine bir kez daha "sis perdesi" çökmüştür. Esas vicdanları kanatan da budur. Peki, bundan sonra bu ülkede yaşayan insanlar, yargıda kendileriyle ilgili bir olayda araya bazı "masum ilişkiler"in karışmayacağından nasıl emin olacaklar? Çünkü bu ülkede hepimizin tek güvencesi adalettir. Eğer adalete olan güveni zedelersek, derin bir çürümenin oluşması kaçınılmaz olur. Şimdi Türkiye'de birileri, "yargıyı yıpratmayalım", "Yargıtay Başkanı'na yargısız infaz yapılıyor" diyerek, yargıdaki kanamayı görmezlikten gelmeye çalışıyor. Hatta bazı çevreler, işi ideolojik bir boyuta çekerek, devletin bazı kurumlarında artık kaçınılmaz hale gelen değişimin önünde bazı tabularla barikatlar oluşturmaya çabalıyor. Nitekim, yıllardır sırf bu tür tabular ve afaki "rejim kaygıları" yüzünden hiçbir sorunumuzu doğru dürüst tartışamıyoruz. İşte bu yüzden, ideolojisini beğenmediği için sanığı azarlayan hakimlerin tavrını tartışamadık. Bu yüzden, BÇG brifinglerinde saf tutan cumhuriyet savcılarının tutumunun, hukukun üstünlüğü ilkesini zedelediğini hiç konuşamadık. Şimdi de yine birileri işin esasını gözardı ederek, tartışmayı "mayınlı arazi"ye çekmeye çalışıyor. Eğer önümüzdeki günlerde, yargı ile ilgili tartışmaların "irtica" tehlikesine doğru manipüle edildiğini görürsek hiç şaşırmayalım.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |