|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Neşe Düzel'in bir süre önce Yaşar Okuyan'la yaptığı bir röportajla başlayalım... Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yaptığı sırada, kimi devlet kuruluşlarının zorunlu oldukları halde ihale açmaksızın milyar dolarlar tutarında malzemeleri yüksek fiyattan satın aldıklarını ortaya çıkaran ve sorumlularını yargıya sevkeden Okuyan, Neşter Operasyonu-davası tabir edilen bu mesele hakkında Düzel'e şunları söylüyordu: "Neşter operasyonlarının davaları şu anda öyle duruyor. Kalp damarlarında kullanılan 'stent'lerle ilgili 'Neşter-1' operasyonun birinci bölümünün davası DGM'de başlamıştı. Şimdi Ağır Ceza'ya devredildi. DGM'deki ilk duruşmada ise tüm sanıklar tahliye oldu. Sorgulamaları bir cuma günü başladı ve cumartesi günü sabaha karşı saat üçte bitti. Sanıkların tahliyesine karar verildi. Tahliye için adliye ve para yatırma bürosu gece açıldı. Gece yarısı 800 bin dolar bulundu, vezneye yatırıldı. Çok ilginç değil mi? DGM tarihinde böyle bir sorgulama hiç görülmedi..." "Neşter-1'deki sanıkların avukatları ve bazı yakınları mahkeme kararıyla dinleniyordu. Bu telefon dinlemeleri sırasında Yargıtay'daki sekiz hâkimle ilgili iddialar gündeme geldi. Çünkü bu dinlemelerde, başka konularda davaların da takip edildiği görüldü. Ve, 19 sanıklı 'Neşter-2' davası ortaya çıktı. Mahkemesi henüz başlamadı, ama orada da çok ilginç bir hukuk tablosu var..." Okuyan'ın başlattığı Neşter Operasyonu Türkiye'yi karıştırmaya devam edecek gibi görünüyor. Bu olayda bugün yeniden güncel hale gelen husus Yargıtay ve Yargıtay Yargıçları meselesidir. Zira Neşter-2'de rüşvetle suçlanan yargıçlarla ilgili iddiaları Yargıtay işleme koymamış, yargıçların telefonunun mahkeme kararıyla dinlenmediğini söyleyerek, delilleri yasal kabul etmemişti. Peki şu anda olan ne? "MİT-Yargıtay-Çakıcı skandalı"nın ardından yetkililerin yargı kurumunu koruma altına almaya çalıştıkları gözleniyor. Nitekim önce Adalet Bakanı Cemil Çiçek, ardından Cumhurbaşkanı Necdet Sezer yaptıkları açıklamalarla bu olayın "kişiselliği" üzerinde durdular. Yargıtay Başsavcısı Nuri Ok da dün yaptığı bir basın açıklamasıyla benzer bir tavır aldı. Sorumluların yargıyı koruma altına alma çabaları son derece doğaldır. Yargı demokratik düzenlerde hayati bir kurum. Hele söz konusu olan yüksek yargısıysa her suistimalin, her yanlış adımın yargı kurumuyla özdeş hale gelmesinin yolu açılır ve bundan ülke, düzen, demokrasi zarar görür. Bununla birlikte kimi bu açıklama ve tavırlar kimi soru ve sorunları görmeyi engellememeli. Yargıtay Başkanı'nın dinlemelere takılan ilişkileri bu yargıcı ateşin içine atıyorsa, ki atmalı, aynı şey neden Neşter 2 operasyonunda rüşvet tartışmalarıyla aynı ağa takılan diğer yargıçlar geçerli değil? Yargıtay Başkanı'na yönelik Yargıtay içinden gelen tepki, neden diğer yargıçlar için gelmedi, gelmiyor? Başsavcı'nın yaptığı basın açıklamasında Neşter davasının sonuçları itibariyle başta Yargıtay üyelerini tatmin etmediğini söylemesi yüksek bir yargı kurumu için özeleştirinin ötesinde, vahim bir duruma işaret etmiyor mu? 8 yargıçın rüşvet iddialarına karıştığı, üstelik bu konuda konuşma kayıtlarının olduğu varsayılırsa, böyle sekiz kişinin varlığı, meselenin Yargıtay açısından münferit olmaktan çıktığını göstermez mi? Suistimalin bir kurumu kuşatması için mutlaka kurum kimliği üzerinden yapılması diye bir koşul mu var? Rüşvet ve suistimali maaşların azlığıyla açıklamak, bu girişimlerinden dolaylı olarak siyasi iktidarları sorumlu tutmak, bunları doğrulamak anlamına gelmez mi? Diğer devlet memurlarının gelir durumu yargıçlardan farklı mı? Yargının yargı eliyle temizlenmesi ve yeniden yapılanması elzemdir. Ancak bunun için tüm sorunların ve bu soruların üzerine gitmek koşuluyla... Bunun için ise yargı ile diğer devlet kurumları arasına mesafe koymak, devlet hukuku yerine hukuk devleti ruhunu yargıç ve savcılara yerleştirmek gerekir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |