AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Türkiye'de siyaset o kadar irrasyonal ki...

Geçen gün de yazmıştım ya, Baykal-Sarıgül kapışmasından bir şey çıkmaz, Sarıgül partiden atılır, muhalifler daha da siner, İsmail Cem susar, Kemal Derviş iyice kabuğuna çekilir, değerli gazeteci, yazar, sinemacı, şantör, kültür elçisi Zülfü Livaneli de "hiçbir şey olmamış gibi yapmaya" devam eder, diye...

Hayır, "Livaneli de konuşsun" demek istemiyorum.

Konuşmasın.

Hele, gözünü karartıp, Sarıgül'ün peşinden gitmeye filan hiç yeltenmesin. Sarıgül konusunda, "İktidara yürüyüş hareketi"ne sempatiyle bakmak ve ona yapılanları üzüntüyle izlemekle birlikte, ben de Kürşat Bumin gibi düşünüyorum. Karşımızda, siyasal sorunlara siyasal çözümler öneren bildiğimiz anlamda bir siyasetçi yok. Öyle ya, "Pir Sultan Abdal ve Şeyh Bedrettin geri çekildi mi ki ben de çekileyim?" türünden bir "nutuk"a hangimiz "siyaset" adını verebiliriz? "Samsun"dan başlatılacağı söylenen bir "mücadele"yi hangimiz gülümsemeden karşılayabiliriz?

Sarıgül başka, bambaşka bir olgu.

Türkiye'yi anlamak/tanımak, biraz da bu "bambaşka olgu"yu tanımak ve anlamakla (hatta yaratacağı siyasal sonuçları bilmekle) eşdeğerdir. Elbette, karşımızda bildiğimiz, tanıdığımız anlamda bir siyasetçi yok, ama, son yıllarda Türkiyede siyasetçi biraz da böyle bir şey olmaya başlamadı mı? Kaldı ki, siyaset dediğimiz şey de, özellikle siyasetten arındırılmış steril, kokmaz-bulaşmaz kavramlarla yapılıyor. Şimdi gel de ara-dönemleri ve depolitazasyon çabalarını hayırla an.

Neyse... Livaneli'den söz ediyordum.

Geçen gün arşivi karıştırırken ilginç bir yazısıyla karşılaştım. O zamanlar henüz mebus değildi, henüz CHP diye bir parti de yoktu, ama nasıl okursanız okuyun, eleştirdiği şey bugünkü CHP, bugünkü "sol" anlayıştı.

Muhtemelen bir seçim yenilgisinden sonra kaleme alınmış yazısında Livaneli şöyle diyordu:

"Seviniyorum. Halk yanılmıyor. Yıllardan beri militaristleri dar bir yarı-aydın grubunun içine hapsetmiş durumda. Eğer solcu olduğunuza hâlâ inananlar varsa, bunun sebebi sizin solculuğunuz değil, o küçük grubun cehaleti. (....) Bunların kendi düşüncelerine 'sol' adını vermeleri, Rusya'da Jirinovski'nin sol olarak tanımlanması kadar saçma... Solculuk, anti-militarist tavır sergilemek, halkların kendi kaderlerini tayin hakkını kabul etmek ve enternasyonal bir duruş sergilemektir..."

Buyrun işte...

Bildiğimiz, tanıdığımız anlamda bir siyasetçinin sarfedeceği, üstelik "siyasal ağırlığı" olan sözler...

Der demez, aklıma, Livaneli'nin de bir zamanlar gözünü CHP genel başkanlığına dikmiş bulunduğu geliyor. Yıllarca köşesinde, sessiz sedasız (çok da sessiz sedasız değil aslında; arada sırada "işte buradayım" diyerek varlığını hatırlatıyordu) keşfedilmeyi bekledi. Keşfedilmeyeceğini anlayınca iddiasından vazgeçti. Şimdi herhangi bir mebus. Yazı yazıyor. Şarkı besteliyor. Bir taraftan da albüm hazırlığı yapıyormuş. İyi olur. Özlemiştik.

Diyorum ki, Livaneli de vaktiyle, Sarıgül gibi bir sergerdelik yapıp genel merkeze bayrak açsaydı.. Üstelik tavrı, duruşu ve kafasındaki siyasal çözüm önerileriyle siyasetçi tanımına uygun bir isim; hem entelektüel, hem "bagajı" epeyi dolu....

Ne mi olurdu?

Yazık olurdu. Belki TBMM kürsülerini bile göremezdi. Türkiye'de siyaset o kadar irrasyonal bir şey ki... Hâlâ Sarıgül'ü konuşuyoruz gördüğünüz gibi...


6 Aralık 2004
Pazartesi
 
AHMET KEKEÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED