AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Abant Brüksel'de

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV) her bakımdan ilginç bir kuruluş; 'ilginçlik' yalnız bana ait bir yakıştırma değil, etkinliklerini Türkiye'de izleyenleri de aşan bir 'ilginçliği' var vakfın... Brüksel'de Avrupa Parlamentosu çatısı altında düzenlediği toplantıya ülkemizden katılanların isimleri bile "Hayret" dedirtecek çeşitlilikteydi, nitekim Avrupalı katılımcılar Türkiye'den gelenlerden dinledikleri görüşlerin birbirinden farklı oluşuna şaşkınlıkla tepki verdiler... Türkiye'den Brüksel'e giden bizler de, Avrupalı katılımcılarda fark ettiğimiz 'aykırı' tavırları benzer bir hayretle karşıladık...

Herkes, ama herkes, GYV'nin iki günlük "Türkiye'nin AB Üyeliği Süreci: Kültür, Kimlik ve Din" genel başlıklı toplantısını takdir etti. Paris'ten gelen iki öğretim üyesi, "Bunun aynısını Fransa'da da yapmak gerekir, esas ihtiyaç orada" tavsiyesinde bulundular. Toplantının ikinci gününün ilk günden daha fazla ilgi çekmesi, katılımın kalabalıklığı, fısıltı gazetesinin toplantıyla ilgili olumlu yayını yüzünden olmalıydı...

Ekim ayında İstanbul'da yapılan bir toplantıda tanıştığım Kanada'da yerleşik Prof. Dimitri Kitsikis, "Boğaziçi Üniversitesi'nden öğrencimle karşılaşmamı yazdığınızı okudum" dedi bana Brüksel buluşmamızda. İki gün boyu söyleşilerimiz birkaç Kulis çıkartacak çeşitlilikte. Yunanlı ve Ortodoks bir tarihçi Prof. Kitsikis, ama kendisini Türkiye'ye ve İslâm'a da çok uzak görmüyor; Alevilik ile daha yakın olduğunu da söylüyor... Çok ilginç fikirleri var ve Avrupa'nın Türkiye'yi AB üyeliğine kabulde tereddüt etmesini müthiş yadırgıyor. Ona göre, Yunanistan'la Türkiye ayrılmaz bir bütünün parçaları; iki ülke bir federasyonda buluşsa daha mutlu olacağına hiç kuşku yok...

İlk kez karşılaştığım tarihçi Simon Rene Izidor da Avrupa'nın henüz tanımaya başladığı 'çok kültürlülük' gerçeğinin Osmanlı'da yaşanan bir hal olduğunu anlattı uzun uzun. 'Millet sistemi' uygulayan Osmanlı'nın 'azınlık' kavramını bilmediğini, bu yüzden Türkiye'de yaşayan farklı din veya etnik kökenden insanların bugün bile 'azınlık' olarak görülmekten hoşlanmadıklarını ondan dinledik. Prof. Kitsikis'in, "Avrupa'yı yeniden belirleyecek olsaydık, Türkiye'den başlamamız gerekirdi" iddiasına, Prof. İzidor, "Haklı" tepkisini verdi...

Diğer Avrupalılar konuşmaları şaşkın şaşkın izlediler. Türkiye'yi kapıdan döndürmek niyetine destek verenler de vardı katılımcılar arasında; ancak bunun korktuklarının başına gelmesini engellemeyeceğini de kendi gözleriyle gördüler. Türkiye Avrupa'da yaşayan vatandaşlarıyla AB'ye çoktan girmiş zaten: Fatma Pehlivan Belçika Senatosu üyesi, Cemal Çavdarlı ise Belçika milletvekili, Meryem Kaçar da yakın zamana kadar 'Belçikalı senatör' sıfatını taşıyordu... Her üçü de, "Parlamento çatısı altında Türkçe konuşmak keyifli" diye başladılar konuşmalarına...

Avrupa Parlamentosu Enformasyon Dairesi'nden Andre de Munter de Türkçe bilmiyor muymuş? Hem de zengin benzetmelerle süslü, kulağa çok hoş gelen bir üslupla yaptı o da konuşmasını...

Toplantı GYV tarafından düzenlendi, ama Avrupa Parlamentosu, Belçika/Leuven Katolik Üniversitesi başta olmak üzere yabancı kuruluşlar da destek çıktı. Bahçeşehir Üniversitesi, Belçika-Türk İşadamları Derneği ile Londra merkezli Inter-Cultural Platform da toplantının hazırlanmasına katkıda bulundu. Katolik, Ortodoks, Ermeni dinadamlarını birbiri ardına dinledik. Prof. Bekir Karlığa ile Ali Bulaç da, Türkiye ile Avrupa ilişkilerine, AB'de sürdürülen tartışmalara, İslâm ile Hıristiyan Dünyası arasında varolan sorunlara, sorunları deşip üzerine gitmekten kaçmayan ama yapıcı bir tarzda yaklaşan konuşmalar yaptılar...

Bazı toplantılar "Körlerle sağırlar birbirini ağırlar" mantığıyla düzenlenir; konulara farklı yaklaşanlara söz verilmez, ya da genel kabul gören tezin dışındaki fikirlere temsil hakkı tanınmaz... Sonunda herkes mutlu ayrılsa da toplantı için sarf edilen onca emek ve harcanan para havaya gider... Bu toplantıda o yaklaşım terk edilmişti. Evet, Türkiye'nin neden AB üyesi olması gerektiği daha çok anlatıldı, ama neden olmaması gerektiğini dile getirenlere de konuşma fırsatı tanındı toplantıda...

Türkiye aylardan beri Batı'nın gündeminde. Gün geçmiyor ki, gazetelerde, dergilerde, televizyonlarda Türkiye ile ilgili bir haber, yorum, değerlendirme çıkmasın... Biz AP çatısı altında toplanmışken, Belçika gazetelerinde de Türkiye ile ilgili haberler ön plandaydı. Financial Times gazetesi de hafta sonu ekinin beş sayfasını Türkiye'ye ayırmıştı. Herkesin konuştuğu bir ülke Türkiye...

Ancak çok konuşulmak iyi bilinmek anlamına gelmiyor; bunu Brüksel'de bir kez daha anladık. Özellikle yabancı konuşmacılar, hiç değilse bazısı, ne konuştuklarını bilmiyor göründü gözümüze; onlar da, eminim, evlerine gittiklerinde, "Galiba bildiklerimi yeniden gözden geçirmeliyim" diye düşünmüşlerdir.

Abant Platformu geleneğini başlatanlar her yıl aykırı görüşteki insanlardan bir uzlaşma metni çıkartıyorlar; Washington ve Brüksel toplantılarından sonra, çoğu katılımcı, "Abant'ı uluslararası hale getirmek gerekir" diye düşünmeye başladı.

Önemli bir toplantıydı. Etkisi hissedilecektir.


6 Aralık 2004
Pazartesi
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED