|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Türkiye son yıllarının en kritik haftasına giriyor. Brüksel'de verilecek karar ülkenin izleyeceği güzergahı ana hatlarıyla tespit edecek. Türkiye'nin AB öyküsü tek boyutlu bir öykü değil. Türkiye'nin üzerine düşenleri yerine getirmesiyle otomatik olarak gerçekleşecek bir durum değil. Sadece ABD'nin tavrıyla şekillenen, bu ülkenin "NATO sınırları ve AB sınırları aynı olmalıdır", "Türkiye mutlaka AB'de yer almalıdır" politikasıyla nihayete erecek kadar sıradan bir durum da değil. Ne var ki, kamuoyu bu soruna basının da katkılarıyla bu şekilde yaklaşıyor. Tartışma sadece Kopenhag kriterlerine kilitleniyor. Avrupa ülkelerindeki hareketler, AB içindeki gerginlikler, sorunlar pek dikkate alınmıyor. Türkiye Avrupa için "büyük bir lokma"… Her şeyden önce Türkiye nüfusuyla, kültürel kimliğiyle, ekonomik sorunlarıyla, üyeliğinin yaratacağı ekonomik maliyetle AB'nin tartışmalı genişleme politikası açısından büyük bir lokma… Avrupa kimliğinin Avrupa içindeki tartışması açısından dikkate alındığında da Türkiye büyük lokma… Nitekim üyelik için tarih söz konusu olduğu andan itibaren Avrupa'da başlayan Avrupa kimliği tartışması dışlayıcı da olsa, yanlı da olsa bir gerçek. Böyle bir tartışmayı Türkiye'nin AB üyeliğinin harekete geçirmiş olması ve bunun anlamı hiçbir şekilde hafife alınamaz ve sadece Türkiye düşmanlığıyla geçiştirilemez. Örneğin Fransa'da Gisgard d'Estaing'in "Türkiye bir Avrupa ülkesi değildir" açıklamasından sonra sanki bir tabu yıkılmış ve yasak olan artık rahatça konuşulmaya başlamış gibi her siyasi partide, her çevrede yükselen Türkiye karşıtlığı, daha doğrusu Türkiye'nin AB üyeliğine karşıtlık öyle pek görmezden gelinecek gibi değil. Sosyalist hareketin entelektüel rampalarından birini oluşturan Nouvel Observateur dergisinin editörü Jacques Juillard'ın, Türkiye'nin üyeliğine açık cephe alması, bu tutumdan hareketle "Avrupa, kimliğinin ne olacağına karar verme hakkına sahip olmayan tek diyar mıdır" sorusunu sorması birçok Fransız için bile son bir yılda ortaya çıkan, görece yeni bir gelişme… Almanya'da, Hollanda'da, Belçika'da durum farklı değil. Parodi'nin bir dönem sarfettiği, "Avrupa kimliği ve genişlemesi bir referandum konusu olmalıdır, ABD'nin AB'yi yönledirme gayretleri kabul edilebilir düzeyi aşıyor" sözleri İtalya'da yaşanan benzer tartışmalara bir örnek... Evet, Türkiye bu açıdan da, yani AB-ABD ilişkileri, daha da öte oluşmakta olan yeni uluslararası güç dengeleri açısından da büyük bir lokma… 11 Eylül sonrasında, İngiltere bir yana konulacak olursa, AB ile ABD arasındaki mesafe her geçen gün açıldı ve bu mesafe Almanya ve Fransa'nın başını çektiği bir rekabet ilişkisine dönüştü. AB'nin önde gelen ülkeleri Irak meselesinden Türkiye'ye birçok konuda ABD'nin hegemonyacı tavrına karşı çıkıyor, farklı tavır alıyor, bunu nedenleriyle açıkça ilan ediyor. Türkiye hâlâ bu itişmenin tam ortasında yer alıyor. AB üyesi olacak bir Türkiye'nin bu birlik içinde ABD'nin etkinliğini arttırması ihtimali üyeliğine yönelik, henüz itiraz düzeyinde olmasa bile kaygıların bir bölümünü oluşturuyor. Durum açık: Oyunda çok sayıda oyuncu ve tarihi, ekonomik, politik çok sayıda faktör var, Türkiye ise bunların ortasında hem bağımsız hem bağımlı bir değişken… Türkiye'nin AB üyeliği simlegelediği birçok temel dengenin değişimi demektir. Bunu Batı'nın hazmetmesi gerekiyor. Şu ya da bu noktada hazmedecektir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |