|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Türkiye'nin AB macerası açısından kritik tarih yaklaştıkça medyaya yansıyan tartışmalar karşısında hayrete düşmemek elde değil. Türkiye'nin Birliğe üyeliği konusunda hayli heveskar görünen farklı sosyal ve ideolojik kesimlerin sözcüleri, Avrupa'da yükselen Türkiye'nin Avrupalılığı konusundaki itirazlara cevap yetiştirmeye çalışıyor. Avrupa'nın kendi içinde, Türkiye'nin üyeliği vesilesiyle, yürütülen kimlik tartışmasına katılarak, "Türkiye'yi dışlayan bir Avrupa kimliğinin güvenirliği" konusunda sorgulayan, Avrupalıları kendi argümanlarıyla köşeye sıkıştırmaya çalışan ortak bir dil göze çarpıyor. Avrupa kimliğinin ne olduğu sorusu bir çırpıda geçiştirilecek türden bir soru değil. AB ülkeleri arasında Türkiye üzerinden yürütülen kimlik tartışmaları üyelik konusunda 'ikna edilmiş' Türklerin ezberini bozmuşa benziyor. Bize karşı takınılan farklı tavırlara bakarak Avrupa kimliğini sorgulayan Türklerin bundan çok daha önce sormaları gereken bir soru daha var: AB'ye girmek konusunda hemfikir olan Türkler arasında kendi kimlikleri üzerinde bir uzlaşmaları mevcut mudur? Temsil ettikleri zihniyet ya da zümre bir tarafa, üye olması için çırpındıkları Türkiye'nin kimliği üzerinde bir ortak kanaatleri var mıdır? Bir adım ileri giderek: AB üyesi Türkiye'nin muhtemel kimliği üzerinde bir anlaşma zemini elde edilmiş midir? Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmeden önce kendi kimliği konusunda bir karar vermesi gerekir. Türkiye'ye karşı yükselen itirazlara bakarak, Avrupa'nın kimliğini sorgulamaya kalkışan Türk siyasi ve entelektüel seçkinleri, bürokrasi ve iş çevreleri aslında Türkiye'nin gerçek kimliği ile yüzleşmekten, Avrupa'da hala Türkiye'yi tartışılmaya değer kılan tarafı, sıkleti, yani kimliğini hatırlamaktan korkmaktadırlar.
Türkiye için muhtemel kimlik mümkün mü?
Türkiye'nin hangi kimlikle AB'ye alınmak ya da alınmamak istendiği gerçeğiyle yüzleşmekten çekinmeyenleri bekleyen ikinci soru: üyelik sonrasında Türkiye'nin nasıl bir kimlik edinmesi istendiği; hangi niteliklerini muhafaza edip hangi niteliklerinden vazgeçmeye ikna edileceği konusudur. Bu sorular bir arada düşünülmediği için yamalı bohça gibi bir koalisyon var ortada. Kimisi Kemalist projesinin başaramadığı Türk modernleşmesinin AB ile nihai noktayı koyacağı beklentisiyle, kimisi Müslüman kimliğimizle Avrupa'ya din aşılayacağımıza kadar uzanan bir birbirini çürüten, aynı anda geçerli olması imkansız gerekçelerden hareket eden bir AB koalisyonu oluşmuş durumda... Temel olarak iki farklı beklenti var: birincisi, Türkiye'nin seküler modernleşme macerasının daha geniş kitleleri kuşatacak biçimde dönüştürücü etkisine umut bağlanan, Tanzimattan beri devam eden Batılılaşma maceramızın geri dönüşü olmayan bir zafer ile sonuçlanmasıdır. Tam karşısında olmasa bile farklı bir beklenti: Türkiye'nin Müslüman kimliği ile dini ve kültürel değerlerini yaşatacağı en azından barışık hale geleceği, hatta Avrupa'ya İslamı taşıyacak dinamizm kazandıracağı beklentisinde olanlar… Bu beklentilerin tümü tartışılmadan geçiştirilen Türkiye'nin aidiyet ve kimlik sorunu ve AB üyeliği ile bize yüklenmek istenen kimlikle yüzleşme cesaretinin olmayışının tezahürleridir. Taraflardan, İslami kesim adına konuşan kanaat sahiplerinin AB ile Türkiye arasındaki ilişkiyi medeniyet düzleminde görememeleri, durumu tümüyle vahim boyutlara taşıyor... Her şeyden önce tespit edilmesi gereken husus: AB'ye katılımın Türkiye için medeniyet ve zihniyet anlamında temel bir paradigma dönüşümü olduğudur. Referans sistemini, meşruiyet kaynağını, Avrupa kimliğini inşa eden tarihi ve dini-kültürel referans çerçevesini yerleştirmek anlamına geldiğini bile sorgulamadan, dini özgürlük talebi ile ikna olmaları en az Batıcı seçkinlerin içine düştükleri durum kadar vahim görünüyor. "Nasıl bir Türkiye?" sorusunun cevabını ne kavramsal ne de referans düzeyinde kendi medeniyet çerçevesi içinde veremeyecekleri bir sürecin gerekçelendirilmesi bizzat medeniyet perspektifinden mahrum olmayı gerektirir. Avrupa Birliği, sadece İslami kaygılarla hareket edenleri için değil, Türkiye'nin varlığını keşru kılan gereçler açısından da bir paradigma değişimidir.
Paradigma dönüşümü ya da 'iç edilmek'
Özellikle muhafazakar siyaset, sanki Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne almak isteyenler Türkiye'nin İslami ve kültürel birikiminden faydalanmak için almak istiyormuş gibi bir izlenim, bir varsayım üzerinden hareket ediyor. Bu bakış açısı Türkiye'nin dünya sistemi içinde hala bir ağırlığı varsa bunun yine sahip olduğu İslami varlığından/görüntüsünden kaynaklanması açısından doğrudur. Ancak, yine bu özelliği nedeniyle 'iç edilmek' istendiğini görmezlikten gelen bir yaklaşımdır.. Avrupa kimliğinin ne olup olmadığı tartışmasını ihmal etsek bile, AB ile başlayan süreç hiçbir aşamasında Türkiye'nin kültürel değerlerinden neleri alabileceğine ilişkin bir pazarlık süreci olmadığını, hazırlık sürecini takip edenler bile fark etmiştir. Bu anlamda, AB bir medeniyetler buluşması değil, entegrasyonu önceleyen tek bir medeniyete ait tepeden aşağıya doğru dizayn edilmiş bir kurgudur. Sanılanın aksine AB, siyasal yapılarla sınırlı devletlerarası/ulusüstü birlik değil, yeni bir toplum modeline dayalı toplumsal projedir. Bu birlik, başta üye uluslar olmak olmak üzere, evrensellik iddiası taşıyan değerlere dayalı, aday ülkeleri de dizayn etmeyi hedefleyen yeni bir 'toplum mühendisliği'nin operasyonel adıdır. Bizde yaşanan post-modern darbe toplum mühendisliği uygulaması açısından hayli jakoben-modern bir uygulama sergiledi. Avrupa Birliği ise bu anlamda postmodern bir toplum mühendisliği projesidir. Türkiye'nin üye olması durumunda uygulamaların postmodern darbeden daha kötü sonuçlarının olmayacağını düşünenler, AB'nin postmodern toplum mühendisliğinin sonuçta benzer bir toplum modelini hedeflediğini göz ardı etmektedirler. Tüm bu soruların Avrupa kimliğinden bağımsız olmadığı da açık. Avrupa ile yüzleşmek, hesaplaşmak ancak kendi kimliği konusunda kafası karışık olmayanların hakkıdır. Dünyada başka bir örneği bulunmayan; kültürel olarak kendi kendini kolonileştirebilmiş tek ülke olan Türkiye'nin aydınlarının Avrupa'nın kimliği üzerinde düşünme cesaretinden bahsetmek fazlaca lüks kaçıyor.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |