|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Gazeteci ile kaynağı arasında 'güven' ilişkisi vardır. Yıllardır bana yalnızca doğruları aktarmış biri karşıma çıktığında tüm kulak dinlerim elbette. Hiç tanımadığım veya uzaktan selâmlaştığım birinden dünyayı sarsacak bir bilgi alsam, şöyle geriye yaslanıp bayağı düşünürüm... Gazetecilik okullarında "Tek kaynaktan öğrendiğin haberden kuşku duy, mümkünse başka birinden daha teyit al" kuralına vurgu yapılırdı. Bunun 'double check' İngilizce adı da bilinir. Bir şey daha: İkinci bir kaynağa doğrulatmadan yayımlanan haberler, genellikle, gazetecinin başını ağrıtır. 'Kulis' yazdığım halde tek kaynağa bağlı kalmamaya çalışırım, doğrulatamamışsam kuşkumu hissettiririm... Yavuz Baydar'ın Doğan Medya Grubu'ndan ayrılmasına yol açan süreç, hiç değilse benim baktığım açıdan, 'tek kaynağa dayalı' bir haberle başladı. ABD Dışişleri Bakanlığında yapıldığı söylenen toplantının, haberde adları geçen Amerikalı dört katılımcısı, "Böyle bir toplantıya katılmadık" açıklaması yaptılar; ikisi o tarihte Amerika dışında olduklarını ispatlayabilecek durumdalar da... Beşinci katılımcı bir Türk ve haberin kaynağı da o... Milliyet'te çıkan habere imza atan Fikret Bila o kaynakla konuşmalarını teybe kaydetmiş; bana gönderdiği açıklamadan öğrendiğimiz üzere, Milliyet yayın yönetmeni Mehmet Yılmaz biri kendi yanında geçen konuşmada anlatılanlara bugün bile inanıyor... İnsanlar neden yalan söyler? Bu sorunun uzmanlarca verilen değişik cevapları var. Sebep ne olursa olsun, insanlar, bazen hiç gerekmediği halde, yalan söyleyebiliyorlar. Hele gerektiğine inanırlar veya inandırılırlarsa, yalana sarılmaları daha kolay. Bir zamanlar birini tanımıştım; beş dakika içinde yalan olduğu ortaya çıkabilecek kolaylıkta yalan söyleyebiliyor, bazen hangi yalanı kime söylediğini karıştırdığı için gülünç olaylara konu olabiliyordu. Hiç unutmadığım olaylardan biri de, önemli bir yabancı ülkenin ülkemizdeki temsilcisinin, o zamanlar yeniden iktidara yükselmiş bir eski politikacı hakkında bana "Yalancıdır o" demesiydi. Bu girişi yapmamın sebebi, Milliyet okur temsilcisinin 'sorunlu' bulduğu, gazete yönetimi ve patronunun ise 'sorunlu' bulmayı sorun haline getirdiği haberin giderek kaynağın kişiliğiyle ilinti olduğunun anlaşılması... Gazete, "Toplantı oldu, ben de oradaydım" diyene güvenerek haberi vermiş... Adı geçen diğer kişilere doğrulatma, hatta Washington muhabirine sorma ihtiyacı duymaması, haberi yazan ve onaylayanların o kaynağa aşırı güvendiklerinin işareti... Güven gözlerini kör etmiş... Gazetecilik kuralları böyle durumlar için var... Bugün size 'sürpriz bir tanıklık' sunuyorum. 'Sürpriz tanık' son anda çıkıp o ana kadar bilinenlere başka bir gözle bakmamızı sağlar; polisiye romanlarda hep böyle olur. Daha önce kuşku duyarız da onu besleyecek somut bilgilerden mahrumuzdur; ortaya atılan tanık o bilgiyi sunar... Milliyet haberinin 'sürpriz tanığı' da tam bunu yapıyor işte: Haberi Fikret Bila'ya veren, Mehmet Yılmaz'ın da bulunduğu ortamda yazılana sahip çıkan kişinin doğru söylemediğini kesinleştiriyor... 'Sürpriz tanık' ABD başkentinde yaşayan bir gazeteci; bana gönderdiği mesajda anlattığına yazmakta olduğu "Washington'daki Türkiye" adlı kitapta da yer verecekmiş... "Olayın belki de en yakın tanıklarından biri benim" diyor... Önce haberin bir kronolojisini sunuyor mesajında: "Bu haber ilk defa 2 Haziran'da Savaş Süzal'ın internet sitesinde toplantıya katılanların adı verilmeden yayınlanmıştı. Güler Kömürcü o siteden alarak 9 Haziran'da Akşam'a taşıdı. Takip eden hafta Aydınlık isimlerle yayınladı. Fikret Bila haberi Milliyet'te yayınlayınca Amerikan Büyükelçiliği bir basın açıklamasıyla yalanladı." Sıra tanıklığa geliyor: "Bu haber doğru değildir. Böyle bir toplantı olmamıştır; olmuşsa bile habere kaynaklık eden kişinin o toplantıya katılmış olması imkânsızdır. Kaynak konuyu ilk bana anlattı, 1 Haziran'da. Ben yazmayınca diğerlerine verdi. "Kaynak, toplantının 28 Mayıs'ta yapıldığını iddia ediyor. Oysa bu imkânsız. Kendisi 28 Mayıs öğleden sonra 15:50'de Baltimore (BWI) havalimanına indi, O havalimanı kente bir saat mesafededir. Kendisini ben karşıladım ve arabamla Washington'a ben getirdim. Geliş sebebi, benim de üyesi olduğum Uygur Amerikan Derneği'nin 28-29 Mayıs tarihlerinde yapacağı toplantıydı; indiği andan Washington'u terk ettiği 30 Haziran pazar gününe kadar her dakika birlikteydik." Bu bilgiyi veren gazeteci, olayın sonraki gelişmesinde rol almış başkalarıyla birlikte habere kaynaklık eden kişinin ruh yapısına ışık tutan bilgiler de sunmuş. Ancak bu kadarı yeterli. Haber olarak patladığı tarihte Türkiye'yi karıştıran, Türk medyasıyla ilgili yabancı kanaatleri daha da olumsuz hale getiren bu olayın bence en ilginç yönünü de 'sürpriz tanık' sayesinde öğrenmiş olduk. Haberi gazeteye taşıyanlar, ilk duyduklarında, "Acaba yalan olabilir mi?" diye kuşku duysa ve soruştursaydılar, eminim, daha ilk gün 'yalan' olduğunu tespit edebilirlerdi. Konunun ilgi çekebilecek tek bir yönü kaldı: Haber kaynağının böyle bir işe ne için ve kimlerin itmesiyle bulaştığı... Belki bu merakımızı da kaynağın kendisi giderir. Gidermezse, konuyu burada kapandı bilin...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |