|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
1959 yılı temmuzunda başlayan Avrupa Birliği (AB) maceramızda son haftaya girmiş bulunuyoruz. Aradan tam kırk beş sene geçmiş, bu arada hem Türkiye'de hem de Avrupa'da pek çok değişme meydana gelmiştir. Türkiye'nin AB'ne ilk adımını attığı 1959 yılındaki ne dünya ne de Avrupa var. Elbette Türkiye'nin o günkü gerekçeleri ve amacı ile bugünküler birbirinden oldukça farklılaşmış bulunuyor. Ama değişmeyen bir şey var ki o da Avrupa hala dünyanın ekonomik ve sosyal bakımdan en kalkınmış bölgesi, çağdaşlık noktasında bir model, teknoloji ve bilimde en önde yer alan bir dünya olmasıdır. Bu arada doğu ve güneydoğu Asya'da kaydedilmiş gelişmeler çok önemli. Ancak hala Avrupa'nın yerini alabilecek nitelikte değil. Dünyanın geleceğinin artık Avrupa'da değil Asya'nın içlerinde olduğunu savunanlar var. Bu yeni bir şey de değil. Özellikle Doğu Bloku çökerken ve Batı tek başına kalıp "tarihin sonu"nu ilan ederken bakışlarını Japonya ve çevresine çevirenler çok olmuştu. Gerçekten de son derece haklı, inandırıcı argümanları vardı. Hele buna bir de Çin'in uyanışı eklenince daha inandırıcı gözüküyordu. Batı medeniyetinin ve özellikle de ABD'nin çöküşü yönünde tezler birbiri arkasına sıralanmıştı. Ne var ki en azından kısa ve orta vadede Batının zirvedeki konumuna ortak olacak bir gelişmenin olduğu şüphelidir. Bilim ve teknoloji üretmede, ekonomik performansta, yönetim kabiliyetinde, devleti örgütlemede, sosyal düzeni şekillendirmede hala Batının güçlü bir rakibinin bulunmadığı görülüyor. Batı kendi tarihi tecrübesi üzerinde modern medeniyeti inşa etmeyi başardı ve bunu tüm dünyaya pazarlamasını bildi. Ama Asya'nın potansiyel güçleri kendi tarihi ve kültürel tecrübeleri üzerinde farklı ve örnek alınabilir bir "model" üretemediler. Yer yer yakalanmış olan başarılar önemli olmakla birlikte bunların ne kadar kırılgan ve istikrarsız oldukları geçtiğimz yıllarda görüldü. Dolayısıyla "Amerikan yüzyılının sonu!" tezleri Batı dışı dünyaya mensup mağdur ve mazlumların kulaklarına hoş gelmekle beraber gerçekçiliği şüpheli bir önerme gibi durmaktadır. Bundan dolayı Batı dışı dünyanın bakışları hala Avrupa'ya ve Amerika'ya yönelmiş gözükmektedir. Türkiye de bundan ayrı değildir... AET'den AB'ye... Türkiye, o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu'na (AET) müracaat ettiğinde tamamen tek yanlı ve körü körüne Batı yanlısı bir dış politika izliyordu. Yunanistan ile rekabet halindeydi ve "Yunanistan susuz havuza atlarsa ne olup bittiğine bakmaksızın biz de hemen arkasından atlamalıyız" sözleriyle özetlenen bir dış politika tutumu içerisinde bulunuyordu. O günlerde AET'ye yöneliş uzun boylu düşünüldükten sonra verilmiş karar değildi, ancak aradan geçen uzun yıllarda konu kamu oyunda çok tartışıldı. Özellikle son yıllarda bu tartışmaların kazandığı ivme dikkat çekicidir. O yıllarda "ne olursa olsun Batı" deniyordu, bugünse artık böyle denmiyor "menfaatlerimize uygunu olursa Batı" deniyor. Türkiye bu arada tek yanlı Batıcılık politikasından çok yönlü dış politikaya yöneldi. Batı ile ilişkilerini korumakla birlikte dünyanın diğer bölgeleri ve ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeye yöneldi. Asya'ya, Amerika'ya, Rusya'ya, İslam dünyasına bakışlarını yöneltti ve küçümsenmemesi gereken merhaleler kat etti. Batı ile olan ilişkilerini sürdürmekle beraber yeni ilişkilerle bunu zenginleştirdi. Türkiye yol ayrımındadır... Bu hafta Avrupa ile ilişkilerde yol ayrımına gelmiş bulunuyoruz. Formel olarak 1959 yılında başlayan, aslında modernleşme hareketiyle birlikte gündeme gelen Batı ile ilişkiler hafta sonunda AB Zirvesinde Türkiye ile ilgili olarak verilecek kararla son nokta konulacaktır. Beklendiği gibi AB liderleri Türkiye'ye bu kadar oyalamadan sonra "gecikmeksizin ve herhangi bir şart ileri sürmeksizin" tam üyelik görüşmelerini başlatma kararı verirlerse bu Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir süreci başlatacaktır. Bununla Türkiye yıllardır devam eden tartışmalara son vermiş olacak ve kendi mukadderatını Avrupa içerisinde arayacaktır. Ama eğer bu yönde değil de yine çeşitli bahanelerle verdikleri sözü tutmaz ve oyalama yönünde karar verirlerse o zaman Türkiye için Avrupa'nın anlamı daha farklı olacaktır. Yarım asırlık bu süreci gözden geçirip yeni öncelikleri belirlemek zorunda kalacaktır. Önümüzdeki hafta neye uyanacağımız sadece Türk halkı için değil Avrupalılar için de önemlidir. Türkiye'nin AB üyeliği hem Türkiye hem de Avrupa için yeni bir başlangıç olacaktır...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |