AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Sahtekârlık şalı

Bu hafta sona ermeden Avrupa Birliği (AB) ile ilişkiler yeni bir biçim alacak; ya üyelik yörüngesine oturacağız, ya da ipler tamamen kopacak... Hükümet canla başla ilk ihtimalin olması için çalışıyor, CHP de ciddi destek veriyor hükümetin çabalarına... O destek, Türkiye için ehven olmayan şartlarla karşılaşıldığında "Hayır" diyebilmek için önemli. Ancak denklemde yine de bir boşluk var: AB üyeliğine siyasî muhalefet boşluğu...

Bütün kamuoyu yoklamaları ihmal edilmeyecek sayıda ikna olmamış vatandaş bulunduğuna işaret ediyor. Garip olan, tabanı genişler arasında AB'ye alenen karşı çıkan bir siyasî parti bulunmayışı: DYP bu konuda açık, o AB yanlısı... ANAP da öyle... Üslupta biraz farklılık olsa da MHP'nin de AB'ye doğrudan karşı çıktığı söylenemez... Saadet Partisi'nden itiraz sesleri yükselmiyor değil, ancak o sesler de daha çok müzakerelerin Türkiye'nin 'onurunu' kıracak bir düzlemde yürümesine dönük... İş 'onur' noktasına geldiğinde CHP, DYP ve MHP de itiraz ediyor zaten; dahası, o noktada hükümet de hassas olmak ve öyle davranmak zorunda...

Konunun özüne, yani Türkiye'nin AB üyeliğine bodozlama karşı çıkan yerleşik bir siyasî parti bulunmaması gerçekten çok garip...

Türkiye'nin üyeliği konusunun tartışıldığı AB ülkelerine baktığımızda bizdeki gariplik biraz daha sırıtıyor. Sosyalistler, sosyal demokratlar, liberaller ve bağımsız demokratlar AB adaylığımızı destekliyorlar; buna karşılık pek çok ülkede muhafazakârlar ve Hıristiyan demokrat partiler "Türkiye AB üyesi olmamalı" kampanyası yürütüyorlar. Türkiye'nin adaylığı AB için 'sıradan' bir olay değil, bu yüzden herkesi ilgilendiriyor ve işte görüyoruz, oradaki yerleşik partiler arasından, lehte olanlar kadar aleyhte tavır alanlar da çıkabiliyor...

Her siyasî tavır aynı zamanda 'risk' de demek. Almanya iyi bir örnek: İktidardaki sosyal demokratlar Türkiye'nin yanında açıkça yer aldığından beri Başbakan Gerhard Schöreder'in yüzü daha güler oldu; Türkiye yandaşlığı, başka sebeplerden dibe vurmuş partisinin şansını artırıcı bir etkiye sahip... Ancak, sosyal demokratların şansı arttıkça, Hıristiyan demokratların muhalefeti daha kırıcı olmaya başladı. Siyaset zaten bu demek değil mi?

Acaba bizim yerleşik partilerin AB konusunda alenen muhalefet yapmamaları 'risk' unsuru ile ilgili olabilir mi? Oysa, AB'ye her durumda muhalif olduğu halde temsilcisiz kalmış yüzde 25'lik kitle o riski azaltabilecek bir oran teşkil ediyor. (Sorunun, ülkemizdeki siyasî sistemle, partilerin 'temsil' zaafıyla daha fazla ilgisi olabilir.)

Konu bütünüyle sahipsiz sayılmaz; tam tersine, AB konusunda çok güçlü bir muhalefet cephesi var ülkemizde. Ancak onların varlığı garip görüntüyü ortadan kaldırmıyor; tersine büsbütün garip hale getiriyor: Muhalefet saflarında toplananlar, kendilerini hangi sözcükle ve nasıl tanımlarlarsa tanımlasınlar, toplumun aslında en 'Batıcı' kesimini oluşturuyorlar. Onların AB karşıtlığı Türkiye'nin AB'ye Ak Parti eliyle yürümesine tepki aslında... Bu yüzden de, AB'ye itirazları, tartışma açmaya da, açılan tartışmada ikna edici etki yapmaya da yaramıyor...

Böylesine garip bir ülkede en garip gelişme ise şu sıralarda yaşanıyor: AB içindeki muhalif çevrelerin Türkiye'ye muhasım tavırlarına muhalefeti de Tayyip Erdoğan seslendirmeye başladı. Doğru-dürüst, temsil kabiliyeti olan ve bu yönüyle iktidara yön veren bir muhalefet varolsaydı, sorumlu mevkide bulunanlar "Ben bunu muhaliflerime anlatamam" mâzeretine sığınabilirlerdi; muhalefetsizlik iktidardan bu mâzereti çalıyor işte...

17 Aralık bu garabeti de ortadan kaldırmaya, sistemin üzerine örtülü sahtekârlık şalını sıyırıp temsil gücü bulunmayan siyasîleri bütünüyle tasfiyeye yarasa bâri...


14 Aralık 2004
Salı
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED