|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
'İtiraf'ın bireysel olduğu tadar toplumsal anlamda Batı siyaset kültüründe önemli bir yeri var. Örneğin, Amerikan toplumu sosyolojik anlamda 'itirafçı toplum' olarak tanımlanır. Batı toplumlarının tarihi ve kültürel genlerinde mevcut olan itirafçılık özelliğini, geleneksel olandan kapuş anlamında algılamaya yatkın olduğumuz moderniteyle, özelde, bir bakıma Popper'in tanımladığı anlamda 'açık toplum'la da irtibatlandırabiliriz. Siyaset arenasında son popüler örneğini Bill Clinton'un, Monika skandalnın patlak vermesinin ardından itirafa zorlanmasında tanık olduğumuz itirafçılık kültü/rü, pek çok kimsenin gözünde "açık toplumun erdemleri" hanesine yazılmıştır. Amerikan deneyimi ile Avrupa deneyimi arasında belirgin farklılıklar olsa da modern siyaset ve toplum örgüsünün önemli kodlarından olan kültü/rü Hristiyanlıktaki itiraf ritüelinden bağımsız düşünmek de mümkün değil. Bu arada söz konusu itiraf/çılığın ne siyasal-toplumsal anlamda ne de dini anlamda Müslüman için geçerli olmadığını bu arada belirtmekte yarar var. Zira Müslüman için itiraftan çok tövbe söz konusudur. Aynı günahı/suçu tekrar tekrar işleme cesareti veren itiraf anlayışının yerine, günahsızlık iddiasını en büyük günah sayan ama gerçek anlamda bir pişmanlık ve af dileme bilinci vardır. İntifada itirafı
Arafat'ın yerine Filistin Kurtuluş Örgütü'nün liderliğine geçen muhtemelen Filistin Yönetiminin başına seçileceği kesin gözüyle bakılan Mahmud Abbas Londra'da yayınlanan Arapça bir gazeteye (Eş Şark el Avsat) itiraf gibi bir açıklama yaparak; "intifada hataydı" demiş. Geçmişin muhasebesinden, öz eleştiriden çok itirafçılık kokan bu tavır, iktidar koltuğuna oturmadan önce, ödenmesi gereken bedel gibi görünüyor. Arafat'ın ölümünün ardından tüm tepkilere rağmen Filistin liderliğine geçmesi yönünde uluslar arası destek gören Abbas'ın belli ki önü açık. İsrail'le daha doğrusu egemen sistemle ilişkilerin her şeyden önce 'itirafçılık'tan geçtiğini çok iyi kavramış. 'İtiraf/çılık'ın, uluslararası alanda ne kadar önemli bir siyasal dil ve ilişkilerde kullanışlı bir argüman olduğunun farkında olmalı ki, daha devlet başkanı bile seçilmeden Filistinlilerin işgal karşısında geliştirdikleri tek kayda değer direniş yönteminin hata olduğunu itiraf etmekle işe başlıyor. Şaron'un barış girişimleri(!) ile Abbas'ın itirafçılıkla başlayan yeni siyaset tarzının birbiriyle ilintisiz olduğu iddia edilemez. Bundan10 yılı aşkın bir süre önce de Arafat 'İsrail'i tanımamanın hata' olduğunu itiraf ederek 'Barış Süreci' başlatılmış; kendisine belli bir alan açılmış, sonuçta kuşatıldığı karargahında hayata veda etmek durumunda kalmıştı.10 yıl önce intifadayı durduran itirafla birlikte başlayan süreçten sonra bugün hala Filistinliler için yeniden intifadadan başka bir seçenek kalmamıştır. Tüm dünyanın gözü önünde İsrail'in işlediği cinayetlere karşı intifada itirafıyla işe başlayan Filistin liderinin uluslar arası sistem nezdinde kişisel prestiji artacak demektir. Osmanlı itirafı
Türkiye'nin AB macerasında en fazla zorluk çıkartıyor gibi görünen Fransa'nın soy kırım iddiasından, daha doğrusu tarihi bir itirafta bulunmaya zorlayan taleplerinde son ana kadar ısrar etmesi ile Türkiye'nin paranteze alınmak istenmesi arasında doğrudan bir ilişki mevcut. Uluslar arası sistem nezdinde 'tarihi hata itirafı'na icbar edilen Türkiye'den bir tür akit yenilemesi istenmektedir. Bir diplomasi argümanı olarak Türkiye'nin itirafçılığa zorlanması ilk değil. Aslında Fransızların son anda ortaya attıkları "soy kırım itirafı" talebinin bizden başka AB görüşmeleri ile alakasını kuramayan da yok. Fransa'nın yapmak istediği, o günkü dünya sisteminin patronlarınca Türkiye'nin Osmanlı mirasını ve misyonunu reddetmesi karşılığında uluslararası sistemde bir yer verilerek kendi hinterlandına yabancı hatırasız ve hafızasız bir toplum olmaya razı edilmiştir. Fransa AB sürecinde Osmanlı dönemi ile ilişkili bir olayı gündeme getirerek itirafa zorlamak, yani bir tür akit yenilemek istiyor. Dünyada soykırımın en son üzerine yapışacağı bir millete yüz kızartıcı bu teklif her itiraf gibi her şeyden önce aşağılayıcıdır. Nitekim Alman Dışişleri Bakanı Fischer'in Bild gazetesindeki makalesinde, Türkiye'nin Avrupalılığını ispatlama babında, oluşumunda Müslümanlık kadar Hristiyanlık'ın da katkısı olduğunu savunması ile Fransızların Başbakan Erdoğan'a "hepimiz Bizansın çocuklarıyız" anlamında telkinde bulunmasının ayak üstü sarf edilmiş sözler olmadığını kavramak için diplomasi uzmanı olmaya gerek yok. Türkiye bir kez daha itirafa, yöneticileri de itirafçılığa zorlanmaktadır. Geçmişte Türkiye'den, Osmanlı geçmişinin hata olduğunu itiraf etmesin isteyenler bu kez, İslami geçmişinin bir hata olduğunu itiraf etmesini istemektedir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |