|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Toplumun bütün kesimleri Avrupa Birliği Zirvesi'ne kilitlenmiş ve Türkiye hakkında verilecek kararın merakı içerisinde. Artık son noktaya yaklaşılmış, taraflar bütün kozlarını ortaya sermiş durumdalar. Sizler bu yazıyı okurken Avrupa Birliği yetkilileri Türkiye konusunda alacakları kararın son rötuşlerini yapıyor olacaklar. Karar ya Türkiye'nin uzun süredir arkasından koştuğu tam üyelik görüşmelerinin yeni bir şart aranmaksızın derhal başlatılması yönünde olacak yahut da Türkiye'yi içine alamayacakları için yeni şartlar, engeller ve bariyerler konacak. Karar hangi türde olursa olsun bu hem Türkiye hem de AB için yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır. AB'nin Türkiye'ye tam üyelik görüşmelerini başlatmak için tarih vermesi sıradan bir gelişme olmayıp son derece önemli bir açılım ve yeni bir yönelişi ifade edecektir. Zaten bundan dolayıdır ki AB üyeleri Türkiye'nin AB'ye alınması konusunda bu kadar mütereddit, çekingen ve şüpheli davranmaktadır. Türkiye'nin üyeliği Avrupa'daki sıradan bir ülkenin üyeliği gibi değil. Bu sadece Türkiye'nin ekonomik ve demografik büyüklüğüyle de ilgili gözükmüyor. Elbette Türkiye'nin nüfus büyüklüğü, ekonomik potansiyeli çok önemlidir, ama daha da önemli olan ve Batılıların karar vermelerini zorlaştıran temel unsursa Türkiye'nin temsil ettiği medeniyet, tarih, kültür ve kimlik dünyasıdır. Türk, Müslüman ve demokrat Türkiye... Sayın Başbakan'ın bir slogan gibi telaffuz ettiği "Türk'üz, Müslüman'ız ve demokratız" sözleriyle özetlenen Türkiye'yi Avrupa hem anlamakta zorluk çekiyor hem de içerisine almakta mütereddit davranıyor. Türkiye'nin AB üyeliğine itiraz seslerini yükselten çevrelere baktığımızda Avrupa'daki muhafazakarlar ile sağ partileri ön safta görüyoruz. Sosyalistler, Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve sola yakın çevreler Türkiye'ye yeşil ışık yakılması gerektiğini savunurlarken tarih ve gelenekle daha yakın temas halinde olanlar buna yanaşmıyorlar. Bunun bir açıklamasının olması gerekir. Türkiye'nin Avrupa ile ilişkilerindeki uzun tarihi geçmiş bu konuda yeteri kadar bilgi sunuyor. Muhafazakar ve gelenekçi çevrelerin beslendikleri alan öncelikle "tarihi geçmiş"tir. Bu kesimler tarihi geçmişe bakışlarını çevirdiklerinde "öteki" olan Türkiye'yi her zaman için bir "düşman", "rakip" ve baş edilmesi gereken bir karşıt olarak görmektedirler. Bu nitelikle hatırlanan bir ülke ile birlikte yaşamaya rıza gösterilmesinin kolay olmadığını kabul etmek gerekir. Türkiye'de de AB üyeliğine karşı olan belli kesimler var. Ama işin ilginç tarafı Türkiye'de AB üyeliğine doğrudan karşı çıkan bir kesimin nerede ise bulunmaması, hatırı sayılır bir muhalefetin olmamasıdır. AB konusunda bu kadar yüksek oranda olumlu bir kabulün olması Avrupa ülkelerinde bile görülen bir şey değildi. AB'ye tam üyelik konusunda referandum yapılan bazı ülkelerde olumlu kanaat beyanında bulunanların oranı yüzde elli-altmış arasında seyretmiştir. Bir kısmında da halkın AB üyeliğini reddettiğini biliyoruz. Türk yetkililer Türkiye'nin AB üyeliğinin bir "medeniyetler buluşması" olacağı görüşünü savunmaya çalışmaktadırlar. Hem Başbakan hem de Dışişleri Bakanı sıklıkla "medeniyetler buluşması"na dikkat çekmekte ve Türkiye'nin üyeliğiyle AB'nin kazanacağı yeni vizyona ve açılıma bakışları yöneltmeye çalışmaktadırlar. Diğer bütün açılım ve gelişmeler bir yana Türkiye'nin üyeliği ile AB'nin kazanacağı yeni vizyon ve stratejik derinlikle bunun İslam ve Batı medeniyetlerinin birarada ve birlikte varolabilmesi anlamındaki ortaya koyacağı örnek başlı başına önemli bir gelişme olacaktır. Geleceğin dünyası kompartmanlara ayrılmış ve bölünmüş bir dünya değil tam tersine aradaki sınırların iyice zayıfladığı, geçişkenliklerin arttığı, birlikte yaşamanın ve farklılıklara tahammülün gerçekleştirildiği bir dünya olacaktır. Türkiye'nin tam üyeliği ile AB yeni bir vizyon, nitelik ve yapı kazanırken Türkiye için de yeni bir dönem ve başlangıç olacaktır.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |