|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
BRÜKSEL- "Türkiye Avrupa Birliği'ne girmeli mi?" iyi bir münazara sorusu olabilirdi; iki tarafın görüşlerini eşit kuvvette savunabilecekleri ve izleyenlerin de birbirine yakın hislerle dinleyecekleri bir ayrışmayı içinde barındırdığı için... Herhangi bir kişi, Türkiye'nin AB üyesi olması gerektiğini de, AB dışında kalmasının yararlı olacağını da aynı şiddetle savunabilir... Emin olduğum bir noktayı hemen yazayım: 17 Aralık günü beklediğim gibi olumlu bir karar çıktığında şapkamı havalara fırlatıp bayram yapmayacağım; bunun tersi de doğru: Karar asla kabul edilemeyecek şartlarla dolu olduğu için "Bizden buraya kadar" denildiğinde de karalar bağlayıp ağıtlar yakacak değilim... Türkiye'nin AB üyeliği yolunda yürümesi, özellikle bugünün şartlarında, tarihî misyonuna daha uygun görünüyor, buna hiç kuşkum yok; ancak Türkiye o tarihî misyonu AB dışında kalarak da yerine getirebilir... Türkiye'nin AB irtibatını sürdürmesi hepimize daha büyük sorumluluklar ve ekstra görevler yüklüyor; AB dışında kalmış bir Türkiye'nin önüne çıkacak sorunlar da az olmayacak... Benim hemen hergün aklımda ve yüreğimde tarttığım bu değerlendirmeyi Başbakan Tayyip Erdoğan da, kendisi, hükümeti ve partisi adına mutlaka yapıyor. AB kapısından döndürülen Türkiye'de hükümet etmek elbette zorlaşacaktır; ekonomide, dış politika tercihlerinde, hatta sosyal ve siyasî politikalarda ciddi değişiklikler yapmak gerekecek... Dengeleri bütünüyle bozacak bir gelişme o. Ancak, AB yörüngesinde kalmış Türkiye'nin müzakere sürecinde karşısına çıkartılacak dertleri göğüslemesi daha mı kolay olacak? Şu ana kadar dile getirilmiş 'özel şartlar' bütünüyle karar metninden temizlense bile, o vesileyle açılan tartışmalar, önümüzdeki sürecin bubi tuzaklarıyla dolu olduğunu hepimize gösterdi. Zirvenin vereceği karara az bir süre kalmışken gerçek hislerimi buraya kaydedeyim: Türkiye açısından AB üyeliği ile AB üyesi olmamayı eşit derecede önemsiyorum. "Türkiye AB üyesi olmalı mı?" sorusu bir münazara konusu olarak önüme konsa, her iki şıkkı da aynı güvenle ve güçle inanarak savunacağıma eminim. Sözün kısası şu: Bugüne kadar ısrarla "Türkiye AB üyesi olmalıdır" tezini savunuyor olmam, fazla zorlanırsam, karşı tarafa geçmeyeceğim anlamına gelmiyor. Umudum, çoğumuza egemen bu ruh halinin, yarın hakkımızda 'tarihî' bir karar verecek olan AB üyesi ülkelerin liderleri tarafından fark edilmiş olmasıdır. "Türklerin AB sevdası çok güçlü, hangi şartı önlerine koysak nasıl olsa kabul edecekler" türü bir yanlış hesap, bugüne kadar ustaca getirilen pazarlığın masada kesilmesine sebep olabilir. Başbakan Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün son günlerde verdikleri mesajları Avrupalı dostlarımızın bir de bu gözle okumalarında fayda var... Kopenhag Zirvesi ertesinde Danimarka televizyonunda yayınlanan, dönemin Danimarka Başbakanı Rasmussen'in Alman Dışişleri Bakanı Fischer'e, "Türkiye'yi oyalamak için formüller geliştiriyoruz" dediği 'gizli çekim' sahnesi hepimizin zihin belleğinde capcanlı duruyor. Aynı sahnenin devamında, Danimarka Dışişleri Bakanı Möller de, Fischer'in kendisine, 'Türkiye'nin hiçbir zaman üye olamayacağını' söylediğini ve bu konuda yardım istediğini belirtmekteydi. Kopenhag'taki bu iki sahnenin anlamı, Almanya'nın gerçek tavrı, bu akşam olmazsa yarın Brüksel'de anlaşılacak... Türkiye'de gözü köreltecek kadar AB sevdalısı bir çevre bulunuyor. O çevrede yer alanlar, AB dışında kalmış bir Türkiye'nin pusulasız gemiden farksız bir duruma düşeceğine inanıyorlar. Tercihlerini kesinlikle Batı'dan yana yapmış, pusulaları tek yöne ayarlı aydınlar bunlar. Yıllardan beri yazdıklarıyla bu temel tercihlerini yansıtıp duruyorlar. Ancak, onları bile isyan noktasına getiren bir pazarlık ortamı oluştu; yazılarında onlar da kuşkularını belli etmeye başladılar. 17 Aralık'ta bir yanlış karar, ülkemizin en AB yanlısı kalemlerini bile AB'den soğutabilecektir. AB ülkelerinin yöneticilerine bir tavsiyem var: Türkiye'nin AB'de yer almasını istemiyorsanız, bu isteksizliğiniz hangi sebebe dayanırsa dayansın, bunu lâfı eveleyip gevelemeden açıkça söyleyin. Karar metnine gönlümüzü size ebediyen kapatacak yaralayıcı cümleler koymayın... "Kriterleri yerine getiren Türkiye müzakereye hazır olduğunu belli etti; ancak biz, açıklama zorunluluğu duymadığımız bize özgü sebeplerle, Türkiye'yi AB'de görmek istemiyoruz" cümlesini, 'oyalayıcı formüller'den daha anlayışla karşılayacağımıza emin olabilirsiniz... Zirveden AB'ye yakışan bir karar bekliyoruz.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |