AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Erdoğan Brüksel uçağına binerken...

Adını 17 Aralık koyduk ama Türkiye'nin 41 yıllık Avrupa Birliği öyküsünün finali bu akşam bir araya gelecek liderlerin iki dudağından çıkan sözlerle şekillenecek. Hollanda Başbakanı Balkenende'nin sekreteryasında Fransa Cumhurbaşkanı Chirac, Almanya Başbakanı Schröder ve tabii ki Başbakan Erdoğan'ın arasındaki diyalog merakla beklediğimiz karar metnini belirleyecektir. Mutad olan, zirve kararının hiç olmazsa birkaç gün önce kesinleşmesidir. Ama Brüksel'e gidilirken ortada hiç de böyle bir kesinlik yoktur. Tersine belki de AB zirveleri tarihinin en heyecanlı saatleri yaşanmaktadır.

Sürece belirsizliğin egemen olması ve pazarlıkların son ana kadar devam ediyor olması Türkiye hakkındaki kararın da ne denli zor olduğunun bir delilidir.

Dün Brüksel uçağına binen Başbakan Erdoğan da; günlerdir açıktan sürdürdüğü uyarı misyonunun doğal bir sonucu olarak zihninde aynı ağırlığı taşımaktadır. Daha açık bir ifadeyle; Başbakan'ın sıklıkla tekrarladığı uyarılar, Avrupa'ya yönelttiği "Hıristiyan Kulübü olmayın" çağrısı ve daha bir çok cümle anlamsız ve nedensiz değildir. Hepsi, bir sıkıntıya tekabül etmektedir.

Akşam saatlerinde yorucu bir trafikle Türkiye'nin 41 yılını birkaç saate sığdıracak Erdoğan, muhataplarını en az üç konuda ikna etmek zorunda görünüyor.

Müzakerenin muhtevası...
Rum Kesimi'nin tanınması...
Serbest dolaşıma kısıtlama getirme girişimleri...

Türkiye'ye mutlaka bir müzakere tarihi verilecektir. Tarih de çok büyük ihtimalle 2005'in ikinci yarısında bir gün olarak belirlenecektir. Ancak, Fransa'nın "tam üyelik perspektifi"ni destabilize etme niyeti son saatlere kadar ciddiyetini korumaktadır. Türkiye ise, hem tam üyeliğin ucu açık bir cümleyle tarif edilmesine hem de müzakerelerde bir aksama olursa başka bir statüyü çağrıştıran ifadelere itiraz etmektedir. Ankara şöyle demektedir:

1-) Müzakere doğası gereği zaten ucu açık bir süreçtir. Ayrıca, bunun belirtilmesine gerek yoktur.

2-) Eğer müzakereler aksayacak olursa ne yapacağımızı bize siz söylemeyin. Biz ne yapacağımızı biliriz. Siz bize yol ve yöntemi dayatamazsınız.

Türkiye bunu bütün muhataplarına, hatta muhatabı sayılmayan ABD'nin Ankara Büyükelçisi Eric Edelman'a bile iletti.

Diğer iki konudaki tavır zaten bellidir. Rum Kesimi, Ada'da makul bir çözüm bulunmadıkça tanınmayacaktır. Türk vatandaşlarının kalıcı derogasyona tabi tutulması kabul edilmeyecektir.

Herkes, Türkiye'nin bu üç konudaki itirazının ne kadar ciddi olduğunu, yani hükümetin ipi nereye kadar germeyi göze alabileceğini merak ediyor. Ya da gerilen ipi bir noktada bırakıp bırakmayacağını... Erdoğan'ın ve Gül'ün demeçleri alt alta toplanır ve üstüne de Çankaya Zirvesi'nde mutabakata varılan hususlar eklenirse Türkiye'nin çektiği restten geri dönebilmesinin seçenek dışı olduğu söylenebilir. Ancak, sonuçta süreç sıkı bir pazarlığa döküldüğü için bütün cümlelerin Ankara'nın istediği gibi yazılabilmesi de mümkün değildir. Dolayısıyla, bu akşam oluşturulacak ve yarın açıklanacak belge, asla iki taraftan birinin özel metni olmayacaktır.

Mesele, bu metnin Türkiye için onurlu bir müzakere referansı olup olamayacağı; AB'nin merkez güçleri için de kritik eşik gerçekten kendi kamuoylarının tatminiyse, onların kaygılarını gideren bir içerikle noktalanıp noktalanamayacağıdır.

Erdoğan'ın sıkıntılı konuları çantasına koyarak çıktığı tarihi Brüksel seferinin gündemi bu bıçak sırtı dengede Türkiye'nin hangi tarafa düşeceğidir...


16 Aralık 2004
Perşembe
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED