AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
219. madde: Sanırsınız ki 'İhtilal-i kebir'in 'Terör' yıllarındayız!

Hatırlayanlar vardır, birkaç gün önceki yazımda "Aralarında evlenme olmaksızın, evlenmenin dinsel törenini yaptıranlar hakkında" hapis cezası öngören TCK'nın 230/5 maddesini gözden geçirmiştik. Bugün sıra özellikle "İslami kesim"den ciddi tepki alan, kanunun 219 ve 263. maddesinde.

Önce 263: Bu madde "Kanuna aykırı olarak eğitim kurumu açanlara, bunları çalıştıranlara ve bu kurumlarda kanuna aykırı olarak açıldığını bildiği halde öğretmenlik yapanlara, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir" diyor.

Söylediğim gibi bu madde de ciddi bir tepki ile karşılaştı. Tepki gösterenler bu maddenin özellikle "Kur'an kursları"nı hedef aldığını belirttiler.

Peki bu durumda 263. madde hakkında ne söylenebilir; tepkiler yerinde midir yoksa endişelenmek yersiz midir?

İslami kesimin, daha doğrusu çocuklarını söz konusu "kurslar"dan geçirmek isteyen kesimin Türkiye'de tecrübe ile sabit olduğu gibi (!) genel anlamda bir "endişe" içinde olmalarını ben de anlıyorum. Ancak, 263. maddede önümüze çıkan "kanuna aykırı eğitim kurumları" ifadesi karşısında da öfkelenmemek gerektiğini sanıyorum. Ülkedeki "eğitim kurumları"nın bugün olduğu gibi "tornadan çıkmış" gibi birbirinin tıpa tıp benzeri olması tabii ki eleştiriyi fazlasıyla hakeden bir durum; ancak bu alanda arzu edilen "çeşitliliğin" de her koşulda "kanuna aykırı" olmaması gerekmez mi? Eğitim-öğretim söz konusu olduğunda "devletin denetimi" dediğimizde de zaten bunu anlamıyor muyuz? "Eğitim kurumları" söz konusu olduğunda "dikkat edilmesi" gerekenler madem ki asıl olarak öğrenci çocuk ve gençlerdir, o halde onların maddi ve manevi bütünlüklerinin "kanuna aykırı" uygulamalardan sakınılması da gerekmez mi? Cevabım tabii ki "gerekir" biçimindedir.

Şimdi de gelelim TCK 219. maddenin durumuna: Bu madde hakkında söylenecekler çok farklı. Bu madde herşeyden önce (başlığa taşıdığım gibi) okuyanda 2004 Türkiyesi'nin sanki "İhtilâl-i Kebir"in "Terör" döneminden geçtiği intibaını uyandırıyor!

219. madde, aklını "dini reislere" takmış durumda... "İmam, hatip, vaiz, rahip, haham gibi dini reislerden biri vazifesini ifa sırasında alenen hükümet idaresini ve Devlet kanunlarını ve hükümet icraatını takbih ve tezyif ederse bir aydan bir seneye kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır veya bunlardan birine hükmolunur" denmiş.

Bana göre bu maddedeki "problem" daha ilk cümleden kendini gösteriyor. Tamam, "rahip ve haham"ı anladık ama "imam, hatip ve vaiz" niçin "dini reislerden biri" oluyormuş anlamış değilim doğrusu. Bu ülkede adı geçen din görevlilerine (bakın adı üzerinde "görevli") "reis" denildiğine rastlayan var mı aranızda? Ayrıca bu din görevlilerinin büyük bölümü "memur" zaten. "Memur"dan (memur= emir almış kişi) "reis" (reis=baş, başkan) olarak söz edilebilir mi?

Neyse, bu işin "terminoloji" faslı, biz şimdi gelelim maddenin sergilediği asıl mahzura:

Din görevlilerinin ya da "reisler"in, kanunlar ve hükümetin icraatı hakkında fikir beyan atmeleri niçin yasak olsun? Çünkü dikkat edin; maddede altı çizilen "takbih" ve "tezyif" sözcükleri "beğenmeme, çirkin görme, değersiz olarak gösterme, eğlenme, alay etme" gibi hiç de "tehdit" ve "şiddet" içermeyen fiillerden. "Reisler" istendiği her zaman kanunları ve hükümetin icraatını göklere çıkaracak kişiler ise, nerede kaldı onların reislikleri!

Ayrıca dikkat edin, 219. maddenin ikinci fıkrası, bu "takbih" ve "tezyif" işini "reislere" vazifelerinin ifası dışında da yasaklıyor. Birinci fıkrada karşımıza çıkan "vazifesini ifa sırasında" çerçevesi, ikinci fıkrada "işbu sıfattan bilistifade"ye dönüşmüş ki, doğrusu bu dönüşüm de çok problemli. Belli bir sıfat taşıyan her kimse (hele de "reisler") tabii ki düşünür ve eylerken bu işleri her zaman "bu sıfatlarından bilistifade" yerine getirmezler mi?

219. maddenin "ruhu" bence çok açık: "Reisler", toplum ve devlet hayatını ilgilendiren her türlü tartışmanın dışında tutulmak isteniyor. Yani bir bakıma maddenin idealindeki "reisler"in reisliklerinin "adı var kendi yok" bir nitelik taşıması isteniyor...

"Reisler"i bu şekilde her türlü tartışmanın dışında tutma isteğinin "laiklik" anlayışından esinlenerek maddeye geçirildiği açık. Ama dikkat edin, sadece "esinlenerek" ve o da çok "uzaktan bir esinlenme"! Çünkü bugünün dünyasında da, hiçbir ülkenin hiçbir "reis"inden "Sen lafa karışmadan kenarda otur!" şeklinde bir talepte bulunabilmek akıl kârı değil. Zaten böyle bir talepte bulunulsa bile "reisler" bu talebe uygun davranmazlar.. Bakın mesela, önümde duran haber ne diyor: "İtalyan Kilisesi: Türkiye'yi almayın". Hadi bakalım, eğer kolaysa İtalyan Kilisesi'nin reisine "Sen kapa çeneni!" diyerek laf anlatmaya çalışın... Kiliseler (yani Reisler) toplumu, ülkeyi ilgilendiren her konuda fikir beyan etmeyi (haklı olarak) en tabii hakları olarak görmüyor mu? Mesela "kürtaj"a izin veren "Devlet kanunları"nı ya da "Hükümet icraatları"na, bırakın "takbih" ve "tezyif"i, sırasında savaş açmıyorlar mı?

Demek ki, TCK 219 da, neredeyse, papazlara "devrim yemini" içme mecburiyeti getiren "İhtilâl-i Kebir"in "Terör" döneminden esinlenen ve bu sebeble tekrar gözden geçirilmesi gereken bol "problemli" bir maddedir.


10 Ekim 2004
Pazar
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED