|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
Türkiye, demokratikleşme ve pazar ekonomisine geçiş süreci aksatılmazsa, AB'ye tam üyeliğe giden yolun açılmasıyla, her alanda köklü dönüşümlerin yaşanacağı sancılı bir döneme giriyor. Çalışma alanı ne olursa olsun, bütün kurum ve kuruluşlar, stratejilerini oluştururken bundan böyle, en azından Avrupa ölçeğinde düşünmek zorunda kalacak. Artık hiçbir kuruluşun dünya standartlarını yakalamadan, Avrupa ülkelerindeki rakipleriyle rekabet etmesi mümkün değildir. Yeni dönemde "İstanbul'a en uzak şehir neresidir" denildiğinde, artık kimsenin aklına Artvin, Erzurum ya da Hakkari gelmeyecek. Çünkü AB Türkiye'nin sınırlarını Polonya'dan İsveç'e, İngiltere'den Portekiz'e kadar genişletecek. AB içinde İstanbul'a en uzak şehir Helsinki, Dublin ya da Lizbon olacak. Bu yüzden, bir kuruluşun İstanbul'da ayakta kalabilmesi için, Berlin, Paris ve Londra'da kendisine sağlam bir yer edinmesi gerekecek. Bütün kuruluşlar için devlet ihalelerinden pay kapma yarışı bitti. Yeni dönemde her kuruluş, sürdürülebilir bir büyüme sağlayabilmek için, en azından Avrupa pazarlarına açılmak zorunda kalacaktır. Devletin sırtından kolay kazanç sağlanan yıllar artık olmayacaktır. Dünyada paylaşma kültürünün bir bilim olduğu kadar bir sanat da olduğunu kavrayamayan kuruluşlar, varlıklarını koruyamayacak. Ortaklık kültürü, tasarruf sahibi bütün yetişkinlerin pay sahibi olabileceği, herkese açık işletmelerin sayı ve güçlerinin artırılmasıyla zenginleşir. Türkiye'nin AB ülkelerinin üretim seviyesini yakalayabilmesinde, tasarrufların çok ortaklı kuruluşlarla yatırımlara yönlendirilmesi, bir yandan mülkiyetin geniş tabana yayılması, diğer yandan da yenilikçi işletmelerin özendirilmesi bakımından büyük önem taşır. Herkesin bünyesinde yer aldığı işletmeye ortak olması, paylaşma kültürünü geliştirme yanında, gelir dağılımındaki dengesizliklerin giderilmesine de katkıda bulunur. Almanya ve Japonya'nın İkinci Dünya Savaşı'nın yıkıntıları arasından yeniden doğarcasına ayağa kalkmasında, toplumun küçük tasarruflarının, halka açık şirketler aracılığıyla yatırıma yönlendirilmesinin büyük payı vardır. Dünyanın hiçbir yerinde, tasarruf eden toplum yoksul düşmez. Ekonomik büyümenin lokomotifi bütün kesimleriyle toplumun tasarruf gücünün büyütülmesidir. Sermaye birikimi, araştırma ve geliştirme yatırımlarıyla üretimde verimliliğin artırılması, ekonomik krizlere ve işsizliğe karşı alınabilecek en önemli ve en etkili tedbirdir. Halka açık çok ortaklı şirketler aracılığıyla mülkiyetin geniş tabana yayılmadığı toplumlarda, tasarruf geleneği oluşmadığı gibi, paylaşma kültürü de gelişemez. Dünyanın önde gelen büyük kuruluşlarının yüzbinlerce çalışanının en azından on katı küçük tasarruf sahiplerinden oluşan ortakları vardır. Ford'un kurucu ve varislerinin şirket sermayesindeki payları yüzde yüzden üç nesilde yüzde ona düşmüştür. Ekonomide en likit varlık hisse senedidir. Varlık edinmenin en kolay ve en hızlı yolu borsaya açılmış şirketlere ortak olmaktır. Mülkiyet hakkının kısıtlandığı toplumlarda tasarruf, üretim ve paylaşma kültürü gelişmez. Bir ülkenin taşı, toprağı altın olsa, doğal kaynaklarını değerlendirecek bilgi ve sermaye birikiminden yoksun ise, o ülke AB'ne tam üye olsa da yoksulluktan kurtulamaz. İşveren ile işgören arasındaki çatışmayı yardımlaşmaya dönüştürmek için ortaklık kültürünü geliştirmek gerekir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |