AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Bu atamaları neden sorun yapmıyorsunuz?

Şu dar zamanda bir CHP yazısı iyi giderdi ama (saat 17.30 oldu ve Kadir Demirel aşağıdan "yazı ne oldu?" diye sıkıştırıyor), ben Anayasa Mahkemesi meselesine devam etmek istiyorum.

İki gündür yazdıklarımı tekrarlamış olmamak için şunu söyleyeyim:

Türkiye'de bir Anayasa Mahkemesi sorunu var.

Ciddi bir sorun.

Kuşkusuz, bu sözlerim, Anayasa Mahkemesi'nde görev yapan değerli üyeleri ilzam etmiyor. Kurumdan ve kurumsal reflekslerden sözediyorum.

Hep şunu savundum: Türkiye'de yargı adamları, "açılış" ve "kuruluş yıldönümü" törenlerinde fevkalade "demokratik" konuşmalar yaparlar, mütemadiyen hukukun altını çizerler. Hatta, kendilerini tutamaz, "yargının bağımsız olmadığı" fikrini seslendirirler.

Hemen aklımıza, Anayasa Mahkemesi'nde başkanlık yapmış iki değerli hukuk adamının (Ahmet Necdet Sezer ve Mustafa Bumin) yaptıkları iki güzel konuşma geliyor:

Sezer, kendisine Çankaya kapılarını açan çok çok güzel konuşmasında "Hukuk devleti, hangi dilden, hangi renkten, hangi görüşten olurlarsa olsunlar, insanların yaşama/varolma haklarının 'hukukun üstünlüğü' esasına göre düzenlendiği/güvenceye alındığı vasatın adıdır; insanların farklı düşünceleri seslendiriyor olmaları bu nedenle bir zarurettir" derken, Bumin "Türkiye'de yargının bağımsız olmadığını" söylüyor, daha çok hukuk, daha süratli ve etkin biçimde faaliyet gösteren yargı istiyordu.

Gelgelelim, alışkanlıkla, belki refleksle, belki konumları öyle gerektirdiği için "hukuk"un altını çizen ve yargının bağımsız olmadığı fikrini seslendiren yargı adamları, bugüne kadar altına imza attıkları kararlarla "hukukun tesisine" yardımcı olmadılar, belki olmak istediler de olamadılar.

Demek ki, kurumsal refleksler, bazen bireylerin ve hukukun önüne geçebiliyor.

Bir anayasa yargısı organı düşünün ki, bir tür "parlamento üstü siyasi erk" işlevi görüyor ve kendi kendine "kurallar" ihdas ediyor.

Belki Anayasa Mahkemesi'nin kuruluşu hatalıydı.

Belki böyle bir mahkemenin ihdasına karar veren "61 Konvansiyonu"nun zihninde problemler vardı.

Belki bu kurum "bu şekliyle" hiç olmamalıydı.

Fakat, nerden bakarsanız bakın, ortada, kuruluşuyla, varlığıyla, kimilerine göre aldığı stratejik ve spekülatif kararlarla (parti kapatma davalarını buna örnek gösterebiliriz) tartışmalı ve bazen de "sorun üreten" bir kurum var. Yani, bir "Anayasa Mahkemesi sorunu" var.

TBMM'nin mevcut koşullarda üye seçimine dahil edilmesi bu sorunu çözer mi?

Sanmıyorum.

Bilakis, kişilere, zamana, siyasi partilerin Meclis'teki dağılımına bağlı düzenlemeler sorunu daha da içinden çıkılmaz hale getirecektir. Fakat, herşeye karşın, TBMM, köklü bir anayasa reformundan sonra bu sürece dahil edilmelidir.

Tamam, Anayasa Mahkemesi siyasallaştırılmasın, daha doğrusu bir partinin güdümüne sokulmasın.

İyi de, TBMM'nin denklem dışında tutulmasını savunanlar, Cumhurbaşkanı'nın yaptığı siyasal atamaları (örneğin eski DSP üyesi, "Solda Katılım Partisi" Genel Başkanı Serruh Kaleli) neden sorun yapmıyorlar?

Bunu da hassaten merak ediyorum!


3 Ağustos 2005
Çarşamba
 
AHMET KEKEÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED