AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
DROMOkratik Totaliterlik

Paul Virilio, çağımızın en "cins" düşünürlerinden biri. Asî ve dâhî bir adam. Çağdaşı Derrida, Baudrillard ve Foucault gibi önemi ancak gelecek yüzyılda anlaşılabilecek; ilgileri (dolayısıyla beğeni ve zevkleri) bu düşünürlerden oldukça farklılık arzeden imajinatif bir düşünür. Asıl mesleği mimarlık. Ancak ilgilerinin odak noktası, hız sorunu. Hız sorununu, "düşüncesi"nin merkezine alarak çarpıcı çözümlemeler yapan gelmiş geçmiş en önemli (belki de tek) hız filozofu.

Virilio, ilgilerini savaş, barış, sinema estetiği, görüntü fenomenolojisi ve tabi postmodern mimari gibi görünüşte oldukça farklı alanlara yayarak nefes kesici bir hız felsefesi geliştiriyor. Tıpkı diğer çağdaş Fransız düşünürleri gibi, (çağdaş) Batı kültürünü kıyasıya, deconstructive (yapı-sökümcü) bir mantıkla tartışıyor.

(Diyalojik bir "kesme": Batı kültürünü, deyim yerindeyse çoklukla arabesk formlara dönüştürerek eleştirdiğini sanan "İslâmcı" yazarların ve aydınların; veya Bati kültürüne, sulu sepken (=romantik-melodramatik!) görünümler kazanacak şekillerde "tutulan" (kendi iradeleriyle, gönüllü olarak beyinlerini ve gönüllerini adeta opaque'leştirecek / donduracak kadar durdurma becerisi! gösteren) sözümona Batıcı aydınlarımızın köklü ve yaratıcı bir Batı kültürü kritiği geliştirebilmeleri için Hegel ve Schopenhaur'dan başlayıp Dilthey, Nietzsche, Husserl, Heidegger, Wittgenstein, Sartre, Habermas-Gadamer, Derrida, Baudrillard, Foucault ve Virilio külliyâtı devirmeleri kaçınılmaz.

Böyle bir şeyin üstesinden gelebilmek, ancak İslâm kültürü ve düşüncesini iyi hazmetmeye, içtenlikli bir İslâm kültürü ve düşüncesi kritiği geliştirebilmeye bağlı. Tefsir, fıkıh, hadis, kelâm, tasavvuf, felsefe, tarih, dil, retorik, fizik ve meazifik ilimlerinde oluşan İbn Arabi'den Gazali'ye, İbn Rüşd'den Molla Sadrâ'ya, Molla Gurani'den İbn Haldun'a, Sühreverdi'den İkbal'e, Elmalılı'dan Bediüzzaman'a kadar öncü düşünürler tarafından inşâ edilen klasik ve çağdaş İslâm düşünce geleneği külliyâtını devirmek kaçınılmaz. Bu dünyada, "ayak"larınızı "yer"e sağlam veya muhkem bir şekilde basabilecek bir "yer"iniz yoksa, boş yere, "olmayan yerinizden ve yeninizden", geleceğe bilet kesmek için "kuyruk"lara girip de, zamanınızı ve "mekânınızı" [=kendi'nizi] tüketmeyin!)

(Diyalojik "kesme" üstüne açıklamalı bir tefsir: Metne, ilk bakışta alâkasız gibi görünebilecek bir şekilde müdahale ederek, metnin ve dolayısıyla belki de yazarın kolayca "tüketilmesini" önlemek gibi "sahih"/sahici ve özgürleştirici bir kaygı güdüyorum. Yazar, yazıyı lineer bir mantıkla geliştirmek ve okuyucuyu belli bir yöne -belki de bir uçuruma- sürüklememek için, metni yer yer bir tür labirent formunda kurmayı, okuyucuya duyduğu saygının bir "nişâne"si olarak yeğlediğini belirtir. Ve "attığımız her adıma, baktığımız her noktaya biraz dikkat edelim, düzleştirici / lineer mantığın tüketici soluksuzluğunu tatmayalım ve elimizin tersiyle itmesini bilelim", der. İyi de bir gazetede (=yani bakılarak tüketilmesi amaçlanan bir "nesne-yi zamane"de) sadece bir metnin değil, belki de her şeyin kolay/ca tüketilmemesi gerektiği çağrısında bulunmak okuyucuya zulüm değil mi? Bu soruyu, ben, yani bu metnin yazarı, sorduğuma göre, demek ki pek değil demek. O halde burada, tam yerinde, yakıcı bir soru sormak zorundayım: Pratik'le teori arasında ne tür bir ilişki var? Metnin yazarı olarak amacım, bu soruyu sormaktı. O halde labirentteki yolculuğumuzdan çıkabiliriz.)

Paul Virilio, "modern" toplumun başat tanımlayıcı özelliklerinden birinin rekabeti putlaştıracak kadar mutlaklaştıran sınırsız hız fenomeni olduğunu söyler: "Her şey, özellikle de savaş 'tekniği', her geçen gün hızla ilerlemek ve hıza dayalı bir savaş teknolojisi geliştirmek zorundadır". Bu fenomen, özellikle Batı kültürü için geçerli bir fenomen. Virilio, savaş teknolojisinin gelişme mantığıyla, genel olarak teknolojinin gelişme mantığı arasında hızı eksene alan bir ortaklıktan sözeder ve hemen şu soruyu sorar: Film çekmekle, silah çekmek arasında ne kadar fark var? Soruyu dikkatle "okursak", sorunun cevabının, soruda mündemiç olduğunu görmekte zorlanmayız.

(Diyalojik bir kesme daha: Internet'in orijini Pentagon, yani ABD Savunma Bakanlığı. Ayrıca bugün Internet'i en pragmatik, en yoğun ve hatta -söylemeye dilim varmıyor ama söylemek zorundayım- en imajinatif şekilde kullanan kurumun da Pentagon olduğu biliniyor. Soru: Internet, bir tür terminatör mü, yoksa her seyin "kontrol" edildiği bir terminal mi?)

Virilio, postmodern zamanlarda hız üzerinden yürüyen ve hızla yol alan sınırsız rekabetçi yarışı açıklamak için Grekçe'deki dromokrasi sözcüğünü kullanır. Ve modern toplumların dromokratik totaliter toplumlar olduğunu söyler. Virilio'ya göre, makinayı insanın "ön"üne geçiren ve gele gele günümüzde, insanın bu dünyadaki varlığını bile sorunsallaştıran sanayi devrimleri, dromokratik totaliterliği meşrûlaştıracak bir yönelime uç vererek, zaman ve mekân duygumuzu "yok eden" (sanallaştıran) bir dünyanın inşasına yol açmıştır.

Virilio, geçen hafta, bilgisayar'ı, ekran'ı, e-mail'i ve bir bütün olarak enformasyon teknolojisini ontolojik olarak anlamlandırmaya çalıştığı Open Sky (Açık Gökyüzü) başlıklı bir kitap yayımladı. Üstad, kitabında sanal gerçekliğin, insan bedenini nasıl makinaya indirgediğini, ruhun nasıl sırra kadem bastığını, aklın nasıl "öldüğünü", kentsel mekân'ın nasıl metamorfoza uğrayarak hayaletlere dönüştüğünü tartışıyor. Perşembe günü, Virilio'nun kitabı aracılığıyla reel ama heyecanlı bir yolculuğa çıkmaya "var" mısınız?

Not: Dokuz yıl önce, ilgili arkadaşların marifetiyle yanlış bir şekilde "Demokratik Totaliterlik" başlığı ile bu sütunda yayımlanan bu yazıyı, yeniden yayımlıyorum.


3 Ağustos 2005
Çarşamba
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED