AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Yine siyaset ve ahlâk...

Siyaset ve ahlâkın birbirinden ayrı toplumsal eylem alanları olduğu ve siyasetin günlük ahlâk ilkeleri temelinde işleyişini beklemenin fazla anlamlı olmadığı tespitinin arkasından kaçınılmaz olarak birtakım anlamlı soruların sorulması gayet normal. Haklı olarak bazı okuyucular "siyaset ve ahlâk iki ayrı ve birbirinden farklı alan olduğuna göre siyaset nasıl yapılacak?" sorusunu sormaktadırlar.

Bu yeni bir soru değil, nerede ise tarihin her döneminde benzer sorular sorulmuştur. Çok kaba bir tespitle belirtecek olursak siyaset düşüncesi ve felsefesine idealist noktadan bakanlar genelde siyasetin belli ahlâkî ilkelere göre yapılmasını telkin etmiş siyasetin nasıl yapılması gerektiği hususunda ciltler dolusu kitaplar, risaleler, layihalar kaleme almışlardır.

Buna karşılık özellikle XV.yüzyıldan bu yana giderek öne çıkan gerçekçi açıdan siyasete bakanlarsa siyaseti ahlâkî ilkelerden, ideallerden ve olması gereken formdan ayrı olarak olduğu, cereyan ettiği biçimiyle ele almış ve toplumsal hayatta siyasetin nasıl cereyan ettiğini belirlemeye çalışarak siyaset denilen toplumsal alanın işleyiş kodlarını çözmeye yönelmişlerdir.

N. Machiavelli…

Bu gelişmede meşhur İtalyan feylesofu N. Machiavelli'nin siyaseti ele alış biçiminin bir dönüm noktası oluşturduğu biliniyor. Machiavelli'ye kadar siyaset hep ahlâki ilkelere göre yapılması gereken bir eylem alanı olarak görülmüşken o gerçekçi bir yaklaşımla siyasetin ahlâki ilkelere göre cereyan etmediğini ve bu alanda başarılı olmak için ahlâki ilkelere değil siyasetin gereği olan eylemleri yapmanın gerekli olduğunu ileri sürmüştür.

Floransalı feylesof meşhur Hükümdar adlı kitabında siyasette başarıyı iktidarı elde etme ve mümkün olduğu kadar uzun zaman elde tutmaya bağlar. Ona göre siyasi iktidarı ele geçirmek için günlük ahlâki ilkelerle hareket edilmesi halinde başarı çok uzaktır. Amaca varılması için gereken ne ise onun yapılması icap etmektedir. Güçle tahkim edilmeyen bir iktidar, ne kadar ahlâka ve erdeme özen gösterirse göstersin kolayca yıkılmaya mahkumdur. Güçlü iktidarların gerisinde muhakkak güçlü ordular ve kuvvetlerin olduğuna işaret etmiştir.

Machiavelli'nin insanlar arasında yasalar ve güç kullanma temelinde cereyan eden iki tür mücadele olduğuna işaret etmesi dikkat çekicidir. Ona göre yasalar temelindeki mücadele yetmediğinde ikincisine yani zora başvurulması zorunludur. Bakın şu cümleler ona ait.

Bir hükümdar "devleti elinde tutmak için sık sık verdiği söze karşı, iyilikseverliğe karşı, insanlığa karşı, dine karşı davranmak zorunda kalır. Bu yüzden tarihin rüzgarına göre, durumların değişmelerine göre, dönmeye hazır bir zihne sahip olmalıdır. (…) Elverirse iyilikten uzaklaşmasın ama gerekiyorsa kötülüğü seçmesini bilsin…"

Görüldüğü gibi Machiavelli siyasetin ne şekilde işlediğine bakıyor ve tarihi / sosyal işleyişten hareketle bazı sonuçlar çıkarıyor. Evet hükümdar mümkünse iyilikten uzaklaşmasın, ama iktidarını korumak veya iktidarı ele geçirmek için iyilikte duruş yeterli değilse "kötülüğü seçmesini" bilmesi gerektiğine işaret etmektedir.

Siyasetnâmelerin misyonu…

Kendi tecrübemizden bir örneğe dikkatinizi çekeyim. Biliyorsunuz Osmanlı Devletinde "evlat katli" diye bir uygulama olmuştur. Dahası "siyaseten katl" diye bir Türk-İslam geleneği var. Evlat katli da bu çerçevede anlam bulan bir uygulama.

Fatih'in Kanunnâmesi'nde buna ilişkin hükümler bulunuyor. Ahlâki açıdan bunu tasvip etmek, onaylamak asla mümkün değil. Her ne kadar söz konusu Kanunname'de "pek çok ulema(nın) dahi tecviz ettiği" belirtilmişse de şimdiye kadar ulemadan kimsenin böyle bir uygulamaya cevaz verdiği görülmemiştir. Ama gel gör ki Osmanlı Devleti'nin birliği, bütünlüğü ve gücünü muhafaza etmesi biraz da bu "evlat kitli"ne bağlı. Yanı geçen yazıda değindiğimiz siyasetteki "menfaat" bununla ilgili. Oysa ki ahlâkın yücelttiği "erdem" asla bu davranışı onaylamıyor.

Benim gördüğüm kadarıyla bu tür siyasetin gereklilikleri "maslahat" olarak görülmüş ve zaman zaman ahlâk ve hukuk dışı uygulamalara ses çıkarılmamış olmakla beraber İslam geleneği ve düşüncesi bu tür eylemlere asla meşruiyet tanımamıştır. Zaten bizim geleneğimizde sosyal bilimlerin bir toplumsal eylem alanının nasıl işlediğini tespitten ziyade nasıl işlemesi gerektiğine ilişkin belirleme şeklinde ortaya çıkmış olması da bununla ilgilidir.

İslam geleneğinde zengin bir Siyasetnâme / Nasihatnâme türü eserler var. Ancak bu tür eserlerin temel misyonu hükümdarı devamlı ahlâk ve hukuk dairesi içerisinde kalması için uyarmak ve bu çerçeveyi tecavüz ederse kısa zamanda meşru alana dönmesine yardımcı olmaktır. Evet siyasetle ahlâk arasında uzlaşmaz bir ilişki var. Ancak siyasetçilerin devamlı ahlâk ve hukukla uyarılmaları bu iki alanın birbirine yaklaşmasını sağlayabilir.


16 Ağustos 2005
Salı
 
DAVUT DURSUN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED