AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Taklitte de sınır yok

“En büyük iltifat taklittir” sözünü kim demişse doğru söylemiş. Kendinizin, yaptığınızın beğenildiğini anlamanın en iyi yolu başkalarının sizi ve yaptığınızı taklit edip etmediğini gözlemenizdir. İnsanlar beğendiklerini kendilerine örnek alırlar çünkü...

Tatil daha önce pek eğilmediğim konular üzerinde düşünmeme de yaradı. Gazeteci ne düşünür, öncelikle mesleğinin durumunu tabii... Sizlerden ayrı kaldığım 15 gün içerisinde, hem okudum hem de “Ne haldeyiz, neredeyiz, nereye gidiyoruz?” türü soruları kafamda çevirip durdum...

Ben de bir gazete okuruyum. Çoğunuzdan farkım hergün birden fazla gazeteyi okumam. Bir başka küçük farkım ise, her okuduğumu ‘malzeme’ gözüyle de değerlendirmemdir. Her gün yedi gazeteyi baştan sona okuyorum, bazı günler diğerlerine de göz attığım oluyor; sonra internete girip ileride işime yarayacağını düşündüğüm haber ve yazıları elektronik arşivime ekliyorum...

Tatilin kısa bilançosunu hemencecik sunayım: Gazetelerimiz birbirine öykünüyor, herbiri bir başkasına benzeyen yazarlarla dolu. İşin daha da garibi, ‘yazar’ diye kendisine köşe açılanların bir günde yazı tarzlarını değiştirebilmeleri... Daha önce Hıncal Uluç gibi yazan biri, sütununun yeri ile birlikte özendiği yazarı da değiştirebiliyor ve sözgelimi Bekir Coşkun’laşabiliyor...

Ustaların taklit edilmesine karşı çıktığımı sanmayınız. Herkes, hemen her alanda, kendi ayakları üzerinde durmaya başlamadan önce bir başkasının pabuçları üzerine yaslanmıştır mutlaka... Usta şâirlerin, öykücülerin ilk ürünleriyle aralarına mesafe koymalarının sebebi genellikle budur: O ilk eserler, çoğunlukla, kendi seslerini ararken çıkardıkları başkalarına ait seslerdir de ondan...

‘Kulis’ sütunu bile, kimbilir kaç kez yazdım, ilhamını Anglo-Sakson gazeteciliğinin ‘diary’ adını verdiği türden almıştır. Haftalık Observer gazetesinin abonesiydim yıllarca ve en iştahla okuduğum da, kendisine ‘Pendennis’ ismini uygun görmüş yazarın sütunuydu. Politika, edebiyat, sosyal hayat alanından herkesi ilgilendirecek ayrıntıları sunmakta mâhirdir ‘Pendennis’...

Pendennis’in bu pazar Observer’da yer alan köşesinde yine ilginç bilgi kırıntıları vardı. Biri, savaşa karşı olduğu için Tony Blair tarafından dışlanmış eski dışişleri bakanlarından Robin Cook ile ilgiliydi. Cook bir dağ gezisi kazasında hayatını kaybetti. Meğer, ölmeseymiş, politikaya medya yolundan dönüş hazırlığındaymış İngiliz politikacı. Bir zamanlar, “Başbakan olacak kadar yakışıklı değilim” demiş olan Cook, halkın politikadan neden soğuduğunu işleyecek bir dizi tv programı için Channel-4 ile anlaşmış... Bir de kitap yazıyormuş... “Tony ayrıldıktan sonra İşçi Partisi hükümetine dönmenin yolunu arıyordu” diyor Pendennis, Robin Cook için...

Taklit edilmekten en son şikâyetçi olacak kişi benim: Bugün çok satan gazetelerde de ‘Cinnah fısıltıları’ (Hürriyet) veya ‘Ankara kedisi’ (Sabah) başlıkları altında politik kulis yayımlanıyor; edebiyatı, sosyal hayatı bir kulisçi gözüyle yansıtan köşeler de son zamanlarda çoğaldı. Bir ara, herhalde hatırlarsınız, ağabeyim ve babam olduğunu iddia eden ‘kulis’ yazarları bile çıkmıştı.

Güzelin taklidinde hiçbir mahzur yok elbette. Başarılı olmuş ve tanıttığı ürünü sattırmış reklâm kampanyaları da başka ülkelerde yapılanlardan fazlasıyla esinlenilmiş olanlardır. Yabancı kanalların ülkemizde izlenilmediği dönemlerde daha kolay yapılırdı reklâm taklitçiliği; şimdilerde uydu yayınları her evden izlenebiliyor, esinlenmeler de kabul edilebilir sınırlar içerisinde kalıyor doğal olarak...

Bugün pek çok gazetemizin sayfa düzeni Batı’daki örneklerden apartma. Buna da karşı değilim ben. Niye karşı olayım? Yıllar boyu, her gittiğim ülkede ‘ilginç’ veya ‘güzel’ bulduğum gazete örneklerini yüklenerek ilgililere ulaştırmışımdır. Birebir taklitle olsa bile gazetenin albenisini artıracak her çaba takdire şâyândır. Sonuçta, hemen bütün gazeteler, Garcia adlı bir dizayn virtüozunun beyin kıvrımlarını yansıtır; bütün usta tasarımcılar onun rahle-i tedrisinden geçiyor veya oradan geçmiş olanları taklit ediyor...

Yine de anlamakta zorlandığım bir durum var bizim medyada: Bütün gazeteler ile bütün yazarların birbirine benzediği bir ortamda, okur, gerçeği ile sahtesini nasıl birbirinden ayıracak? Eskiden, ‘farklı olmak’, ‘değişik özelliklere sahip bulunmak’ bir mazhariyetti; şimdilerde ‘benzeşmek’ prim getiriyor gibi... Öyle olmasaydı, bilinen yazarların klonları (tıpkısının aynısı kopyaları) ortalığı sarar mıydı? Farklı imzalarla yayımlanmış bazı sütunları yazar ismini kapatarak okumaya çalışın, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız...

Benim anlamadığım taklit edilenlerin hali değil elbette, onların duyduğu mutluluğu pekâlâ anlayabiliyorum. Anlayamadığım, taklit yazılar yazanların kendilerini düşürdükleri durum. Aslı bazen iki sayfa ötede duruyor, ama beyzademiz çalakalem kendi gazetesinin yazarını taklit ederek meslekte tutunmaya çalışıyor... Bunu gerçekten anlamakta zorlanıyorum işte...

“En büyük iltifat taklittir” doğru bir tespit; ancak, giderek birbirine benzeyen gazeteler ve başarılı örnekleri taklit eden yazarlar ordusu işin tadını kaçırıyor...


16 Ağustos 2005
Salı
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED