T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
K Ü L T Ü R - S A N A T | 6 ARALIK 2005 SALI | ||
|
Yazara hepyek okura düşeş
Yüzyıllardır zevkle oynadığımız tavla, Ertunç Barın'ın kaleme aldığı 'Tavla/ Sarayda Ölümcül Oyun' adlı romanda hem kurguda hem de öyküde karşımıza çıkıyor, her ikisinde de oyun ustaca kullanılıyor
Pers İmparatorunun baş veziri Buzur Mehir tarafından yaklaşık 1400 yıl önce tasarlanan ve zaman mefhumundan doğan tavla dünyanın en popüler strateji oyunlarından biri olagelmiştir. Yüzyıllardır kahvehanelerde, evlerimizde zevkle oynadığımız oyun bu kez yazar Ertunç Barın'ın "Tavla: Saray'da Ölümcül Oyun" romanında karşımıza çıkıyor. Onun kaleminde âdeta bir roman kahramanı boyutuna erişmekle kalmıyor, saray içinde gelişen olaylar zincirinde umutsuz bir aşkın ölüm aracına da dönüşüyor. YİTİRİLENLERLE YÜZLEŞME Özgün anlatımıyla dikkat çeken ve Osmanlı'nın kuruluş döneminde geçen romanın konusu şöyle: Çocukluğunda Avrupa'lıların hadım ederek, Osmanlı'ya sattığı, sarayda Harem oğlanı, Padişah tarafından kendisine verilen tavlayı, Hekim'e derdine şifa bulması için yakınlaşmak niyetiyle armağan eder. Bu arada savaş esiri Almanyalı bir genç saraya gelmiş ve Hekim'in çırağı olmuştur. Harem Oğlanı, bu gençle arkadaş olmak için çabalamaktadır. Çünkü hür bir yaşamdan gelmiş sağlıklı bir erkeğin yaşamını merak etmektedir. Bir gün Almanyalı'nın haremde görüldüğü haberini alır. Bu olayı araştırmak için odasını karıştırırken bir günlük bulur. Artık Almanyalı'nın yaşamını gizlice bu günlükten takip etmekte, aşkı tanımakta ve yitirdikleri ile yüzleşmektedir. Öte yandan, Hekim ve Almanyalı arasında fırtınalı tavla müsabakaları yaşanmaktadır. Harem Oğlanı yaşlılık kompleksinden dolayı gençlere düşmanlık besleyen Hekim'i yenmemesi için Almanyalı'yı uyarmasına rağmen Almanyalı günün birinde anlaşılmaz bir hiddetle tavla sehpasının başına oturur ve Hekim'e karşı büyük bir üstünlük kazanır. Hekim genç(ler) karşısındaki yetersizliği ile yüzleşir ve oracıkta ölür. Bunun üzerine Almanyalı da savaşa gönderilerek hayatını kaybeder. Savaşın sonunda Bursa Sarayı dağılır. Harem Oğlanı, haremden bir kadınla sarayı terk eder. 'İNSAN' MERKEZLİ, MÜTEVAZİ BİR ROMAN Roman Harem görevlisi erkekler ile bir insanlık durumunu masaya yatırıyor. Bu tartışmayı, parmak sallayarak, dikte ederek değil onların psikolojilerini derinlikli olarak yansıtarak yapıyor. Benzer Osmanlı tarihini konu alan romanlar gibi Osmanlı düşmanlığı sergileyerek prim elde etmeye çalışmıyor. Hatta bu konuda öyle hassas ki yanlış anlaşılmaları önlemek için padişahların isimlerin bile vermekten kaçınıyor. Yine ihtişamlı atmosfelerde, ağdalı dil kulanılarak yazılmış klişe Osmanlı romanlarından farklı olarak, mütevazi bir saray insanın gözünden yansıtıyor tarihi. Yazarın kahramanları, diğer Osmanlı başkentlerinin şaşasından uzakta olan Bursa'daki saraydan yansıtması da onun bu mimimalist yaklaşımını destekliyor. Roman tavladaki gibi bir yerde kırılıp geri dönüyor Bu romanda, tavla oyununun felsefesi olan zaman kavramı geri dönüşlü, ileri gidişli anlatılar, eş zamanlı ilerleyen içiçe geçmiş öykülerle başarılı bir şekilde kurguda da karşımıza çıkıyor. Yazar okuyucuyla tavla oynuyor adeta. Kahramanlarsa oyun pulları gibi okuyucuyla yazar arasında ilerliyor, kırılıp en başa dönüyor. Ama sonunda taşlar zekice yerine oturuyor. Tavla -Saray'da Ölümcül Oyun'un sayfalarını çevirirken Osmanlı Haremi'nin gizemli koridorlarında dolaşacak, Ulu Camii'nin ruhunu hissedecek, Bursa'nın özlemini kalbinizde duyacaksınız.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |